Karadayı'nın Ergenekon'un üyesi olduğunu 1995'te duydum |
|
|
Ergenekon soruşturmasına ilişkin üçüncü iddianamenin ek klasörlerinde ünlü psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın da tanıklığına başvurulduğu görülüyor. |
|
|
Tarhan ifadesinde 1996 yılında GATA Haydarpaşa Hastanesi'nden doçent olarak kendi isteğiyle emekli olduğunu anlatıyor. Ergenekon örgütünün adını 1995 yılında GATA Komutanlığı'nda çalışırken dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın devre arkadaşı Albay İbrahim İşcan'dan duyduğunu söylüyor. Prof. Tarhan, şunları aktarıyor: "İşcan bana devletin içinde devlete rağmen bir yapı olduğunu, 100-150 kişilik bir grup olduğunu, MGK'nın üzerinde olduğunu, periyodik toplantılar yaptıklarını, kendisinin ve İsmail Hakkı Karadayı'nın üsteğmenlik rütbesinden itibaren bu grubun üyesi bulunduklarını anlattı. Bana bu örgütlenmenin Talmut isimli bir kitabının bulunduğunu, çalışma esas ve prensiplerinin bu kitapta toplandığını söylemişti."
Geçtiğimiz aylarda ses kayıtları internete düşen Karadayı, 28 Şubat sürecinde iktidarı Mesut Yılmaz'a 'altın tepside' sunduklarını söylüyor.
|
|
O bir Dersim Alevi’siydi.
İsmail Hakkı Karadayı. 28 Şubat’ın kudretli Genelkurmay başkanı. Postmodern darbenin en önemli organizatörü. Nüfus kütüğüne göre Çankırılı. Aslen ise katliamın yaşandığı bir bölgenin insanı.
Karadayı’nın ifade vermek üzere Ankara’ya götürüldüğü gün bu köşede satır arasında bu bilgiyi yazdım. Karadayı, kamuoyunda Çankırılı olarak bilinse de aslında 1930 Dersim Pülümür katliamı sürgünüydü. Yani o bir Dersim Alevi’siydi.
Bu gerçeği yıllarca silah arkadaşları dâhil kamuoyundan özenle sakladı. Tıpkı 28 Şubat öncesi kimliğini saklaması gibi.
Karadayı’yla ilgili bu yazının ardından birileri kimlik siyaseti yaptığımı iddia edecektir. Bu tür iddiaları çok da dikkate almadığımı hemen belirteyim. Bu ülkede Genelkurmay başkanlığı koltuğuna oturmuş bir kişinin, yıllarca kimliği dâhil siyasi görüşlerini neden sakladığının çok daha önemli olduğunu düşünürüm.
Karadayı gerçeğini yazmamın ardından Dersimli öğretmen-gazeteci Mehmet Yürek’ten önce telefon sonra da mail aldım. Yürek, Karadayı’nın Dersimli olduğu gerçeğini kendisinin de bildiğini söyleyip başından geçen bir anısını benimle paylaştı.
Sözü önce Yürek’e bırakıyorum: “İsmail Hakkı Karadayı, M. Kemal’in bilgi, emir ve direktifleriyle Kazım Orbay kumandasında gerçekleştirilen 1930 Dersim-Pülümür tedip ve tenkilinin (katliam)sürgünü bir ailenin çocuğudur. Sürgün yeri Çankırı ilidir.
Karadayı ailesinin kendilerini ve çocuklarını koruma refleksiyle Sünni mezhebinin vecibelerini ve gereklerini yerine getirdikleri doğrudur. Bu durum tamamıyla takiyyedir.
Bu bilgiyi emekli Cumhuriyet Savcısı- yazar (Türk Pen Kulübü Yöneticisi ve Cumhuriyet gazetesi yazarlarından) İsmet Kemal Karadayı vasıtasıyla öğrendim. İsmet Abi, 12 Eylül öncesi İstanbul Şile’de birlikte çalıştığımız, samimi bir hemşerim ve dostumdu. O, savcı, ben öğretmendim.
Şile’den Kadıköy C. Başsavcı Yardımcılığı’na atandı. Bir öğle üzeri Kadıköy’deki makamında kendisini ziyaret ettim. Makamına girdiğimde ayaktaydı ve elinde de şemsiyesi vardı. ‘Hayrola abi, çıkıyorsun galiba. Ben ziyareti başka bir güne erteleyeyim’ dedim. O da ‘Telefon edince seni bekledim, Hadi beraber gidiyoruz’ dedi. ‘Nereye’ dedim. ‘Asker karavanası yemeye’ dedi.
‘Olmaz abi, askere (rütbelilere) ne kadar soğuk olduğumu biliyorsun, askerlik dahi yapmamış bu adamı asker karavanasına götürüyorsun. Paran yoksa ben burada sana öğle yemeği yedirebilirim’ dedim. O da tekrar bana dönüp ‘Gevezelik etme, düş önüme. Askerler jeeple kapıda bizi bekliyor’ dedi ve kolumdan tutarak beni yürüttü. Kapıdan çıkarken bana ‘Bu öyle, böyle askerlerden değil, bizim can bir hemşerimiz. Ama gidip dönünceye kadar bu konuda tek bir kelime etmeyeceksin. Dönüşte ben burada sana her şeyi anlatırım’ dedi.
Anlaştık ve bir teğmen ile şoförlük yapan bir erin topuk selamıyla askerî jeepin arka koltuklarına kurulduk. Tuzla tarafında bir askerî birliğe gittik. Komutan odasına girdik. Masa üzerindeki isimlikte İsmail Hakkı Karadayı yazıyordu. Bunu görünce kaş gözle İsmet abiye işaret ettim. Alttan ayağıyla bana dürterek sus işareti yaptı. Sonra beraber yemek yedik ve tekrar Kadıköy’e döndük.
Adliyeye gelince İsmet abi anlatmaya başladı. ‘Ben 1975’te Bilecik savcısı iken TÖB-DER tarafından yılın hukukçusu seçilmiştim. İsmail Hakkı Karadayı bunu basından öğreniyor. Beni buldu. Meğer benim 1926 Pülümür tedibinde öldürülüp toplu gömüldüğünü sandığımız, ama öyle olmayıp Çankırı’ya sürülen amcamın oğluymuş. Bunun kesinlikle gizli kalması gerektiğini, aksi halde askerlik hayatının biteceğini, zaten ailenin kendisini korumak için ramazan orucu tutup namaz kıldıklarını anlattı.’
Sevgili Baransu kardeşim. Köşende yazdığın bilgi doğru. İsmail Hakkı Karadayı, köken olarak bir Dersim Alevisidir. Kemalist ittihat terakki rejimi, Dersim’de yalnız fiziki soykırım yapmadı. Kalanları da din, dil, kültürel soykırıma tabi tutarak, kimliksizleştirdi. Kişiliksizleştirerek cellatlarının aşıkları olarak düzene entegre etti.”
Yürek’in mektubu böyle.
28 Şubat bu ülkenin muhafazakâr ve dindar kesime adeta “terör” estirmişti. Faillerin en tepesindeki isim de yıllarca kendi kimliğini ve siyasi görüşünü toplumdan saklayan Karadayı’dan başkası değildi.
Özal döneminde “namaz” kıldı. Bazı generallerin seccadesini yere serdi. ANAP, kendisini muhafazakâr zannedip, “Suyun öteki yakasından ilk kez dindar bir Genelkurmay başkanı geliyor”hatasına düştü. Özal, Karadayı’nın Genelkurmay başkanlığı engellenir diye darbe yanlısı Doğu Aktulga ekibini emekliye sevketmedi.
Aynı zamanda Encümeni Daniş üyesi olan Karadayı, Genelkurmay başkanı olunca da gerçek yüzünü tüm topluma gösterdi. 28 Şubat sürecinde medyanın ortaya attığı “takiyye” yalanının da mimarıydı. İddiaya göre “cemaatler, dindarlar” devlet içine sızmak için takiyye yapıyor ve kendilerini gizliyorlardı. Medya bunu günlerce manşet yaptı.
Ancak bugün ortaya çıkıyor ki bu ülkede yüz yıllardır takiyye yapanlar dindarlar değil, başkaları.
Sanırım bu yazıyı neden yazdığımı anlatabildim.
Mehmet BARANSU-Taraf-21.01.2013