O zaman orduya akreditasyon sorunu yoktu.
Dağ başını akreditasyon almamış, gümüş dere durmadan akıyordu.
Çağırdılar gittik.
Doğu illerine götürdüler. PKK ile nasıl mücadele edildiğini anlatmak istiyorlardı.
Bindik bir askeri helikoptere. Üç beş gazeteci, birkaç subay ve bendeniz. Birkaç helikopter dolusu gazeteci daha vardı.
Bir subayla yan yana oturduk.
Başladık konuşmaya. Yakın konuşuyorduk, çünkü helikopterin gürültüsü duymayı zorlaştırıyordu.
O soruyor ben anlatıyordum, o soruyor ben anlatıyordum.
O sıralar PKK terörü ile ilgili yazılar yazıyor, dersimi de iyi çalışıyordum.
Dolayısıyla anlattığım şeyler rütbesini şimdi hatırlayamadığım ama binbaşının altında olmadığını söyleyebileceğim subay tarafından son derece ilgiyle dinleniyor ve yüz ifadesinden ve başını sallamasından da anlıyordum ki, söylediklerim kabul görüyordu.
Uzunca bir süre konuştuk.
Sonra neden olduğunu anlamadığım biçimde konuştuğum subay bana "Hangi gazetedensin" diye sordu.
O zamanlar Zaman'da çalışıyordum.
Takiyye yapacak halimiz yok ya, "Zaman Gazetesi" dedim.
Ne oldu tahmin edersiniz?
Subayımız aniden 180 derece öbür tarafa döndü, bir daha benden tarafa asla bakmadı ve tabii ki daha tek kelime konuşmadı.
Doğrusunu isterseniz bu tavır beni korkutmadı değil. Acaba bu tavırdan sonra başıma bir şey gelir miydi, doğunun şu dağ başlarında...
Daha sonra bunu sorun yapmadım, işime baktım. Ama bu olayı da asla unutamadım.
Adam seni kafasında kategorize etmiş, ne söylediğine, ne yaptığına bakmıyordu. Ağzınla kuş tutsan notun belliydi.
O zaman akreditasyon olmadığı halde böyle muamele yapıyorlardı.
Şimdi de bu akreditasyon meselesinde uygulanan taktik bir tür psikolojik savaş taktiği.
Yok saymak...
Bir insana verilebilecek en büyük ceza da budur zaten.
Yok saymak!
Aslında varsın ama yoksun işte.
Ben seni yok sayıyorum.
Seni dikkate almıyorum.
Çok da umurumdaydı!
Ama, diğer taraftan, ben bu ülkede doğmuş, bu ülkede büyümüş birisiyim. Anam babam, soyum sülalem bu ülkenin vatandaşı olduğu gibi ben de bu ülkenin vatandaşıyım.
Vergimi veriyorum.
Askerliğimi yaptım.
Vatanımı milletimi bayrağımı seviyorum, gerektiğinde canını verecek kadar...
Peki sen bana hangi hakla bu tavrı gösterebiliyorsun!
Hangi hakla bölüyor çarpıyor, topluyor, kategorize ediyorsun.
Niye sıkıştırıp tıkıştırıyorsun, niye vatan millet ve ordu hakkındaki düşüncelerimi yok etmeye, yüreğimi nasırlaştırmaya çalışıyorsun!
Neden?
Evet, neden, neden yapıyorsunuz bunu?