Nazenin IV isimli yelkenlisiyle 2004 yılında dünya turuna çıkan ve bunu 657 günde tamamlayan Rahmi M. Koç, gezisi boyunca tuttuğu günlüğü kitaplaştırdı. Amerikan Hastanesi Yayınları tarafından A3 boyutunda kuşe kağıda basılan 482 sayfalık "Nazenin IV ile Devr-i Âlem" isimli kitapta, Rahmi Koç'un kendi çizimleri ve doktoru Erhan Bulutcu'nun da fotoğrafları yer alıyor.
Gezilen her yer kitapta en ince ayrıntısına kadar ustalıkla anlatılmış. Öyleki bazı bölümlerde Rahmi Koç'un tarihçi, bazı bölümlerde mimar, bazı bölümlerde sosyolog, bazı bölümlerde ise antropolog olduğunu zannedebilirsiniz. Ülke ekonomisini ayakta tutan patronlardan birinden bu satırları okumak ayrı bir zevk; fakat insan şunu düşünmeden edemiyor: Bunca gezi, fotoğraflandığı gibi, videoya da alınamaz mıydı? Hatta Rahmi Koç, gezilen yerleri bir gezi programcısı edasıyla anlatamaz mıydı? Kim bilir, belki de kısa bir süre sonra ortaya çıkacaktır.
Kitaba getirilebilecek eleştirinin ilki, çok büyük ve ağır olması. İkincisi ise her ne kadar Rahmi Koç, "Ben yazar değilim, dolayısıyla kitabımızı sokaktaki adamın konuştuğu, dinlemeye alışkın olduğu bir dille kaleme almaya çalıştım" dese de, kitabın editörlerce anlatım bozukluklarından arındırılmamış olması.
Çocukluk hayalini gerçekleştirmekten büyük mutluluk duyduğunu belirten Rahmi Koç, "Gerek ilerleyen teknoloji gerekse mali imkanlar bana bu seyahati çok daha rahat şartlar altında yapma imkanı sağladı." diyor.
Rahmi Koç'un geziyi tamamladıktan sonra vardığı kanaat şu: "Dünyanın en medeni kıtası Avrupa, en güzel denizleri Akdeniz, Ege ve Marmara, en güzel ülkesi de Türkiye. Bu kanaate gelmek için dünyayı gezmek lazım mıydı? Lazımdı."
21 Eylül2004
"Armatörler aklıma bizim bankacıları getirdi"
Yunanistan'daki armatörlerin birçoğu kaptanlıktan o hale gelmiş, nasıl olur aklım almadı. Aldıkları yüzdeleri iyi kullandıklarından bu hale gelmişler. Bu hadise bana bizim banka sahibi olan banka müdürlerini hatırlattı.
20 Ekim 2004
"Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış!"
Club de Mer Marina'sında yeni yeni tekneler gördüm. Motor yelkenli de olsa, yat da olsa sahiplerini hayal ettik. Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış misali lafladık ve teknemize döndük.
13 Kasım 2004
"Ramazan'ın ilk ve son günleri oruç tutarım"
Yolculuklarda Ramazan'ın ilk ve son günleri oruç tutarım. Bugün arife olduğu için Mehmet'le ben oruçluyduk. 17.15'te iftarımızı yaptık, orucumuzu açtık. Güzel bir bolero çalıyordu. Ertesi gün bayramdı, Allahımıza şükür ederek kamaralarımıza çekildik...
18 Kasım 2004
"Burnumda hâlâ Boğaz balığının kokusu var"
Akşam yemeğinde tekneye düşen iki uçan balıkla Las Palmas'taki halden aldığımız barbunyaları yedik ama burnumuzda hâlâ Boğaz balığının kokusu ve tadı var.
19 Kasım 2004
"Okuma yazma bilmeyen bir çocuk gibiyim"
Londra'da oturan 30 senelik dostum Barbara e-mail ile beni besledi, olan bitenden haberdar etti. Ben daha onu kıvıramadım. Bugün 10 yaşındaki çocuklar internetle haberleşiyor. Kendimi okuma yazma bilmeyen bir çocuk gibi görüyorum.
24 Kasım 2004
"Mehtap beni Yahya Kemal'e götürdü"
Bugünkü mehtap beni 1950'lere, Emirgan Çınaraltı'nda nargilesini fokurdatan büyük şair Yahya Kemal Beyatlı'ya götürdü.
7 Şubat 2005
"İlkel yaşayan insanlar uzun yaşamıyor"
Islas de Hollandes'te o kadar ilkel bir hayat yaşıyorlar ki, zannedersiniz stresten uzak oldukları için ömürleri uzar. Oysa dişleri dökülmüş, yüzleri buruşmuş, eminim ki 50 yaşında hayata gözlerini yumuyorlar.
7 Şubat 2005
"7 dolarlık mercan İstanbul'da 100 dolar"
Isla Porvenir adasından 7 dolara 4 kiloluk bir mercan aldık. Sırf böyle bir mercana İstanbul'da 100 dolar isterler. Göcek'te böyle böcekler için en az 200 dolar isterler.
14 Şubat 2005
"Bu koca fezanın gerisinde ne var?"
Gök pırıl pırıl, yıldızlar sanki elle tutulacak kadar yakındı. Bu gibi ahvalde, "Bu koca fezanın gerisinde ne var?" diye kendi kendime sorarım. Tabiatta negatif diye bir şey yoktur. Yani tabiatta 'eksi 1' diye bir şey olmaz. Bu olamadığına göre sonsuzluk nasıl olur, bu ne demek bir türlü anlayamadım. Neyse, bunlar derin konular...
28 Şubat 2005
"Nimetlere şükrediyoruz"
İnsan uçsuz bucaksız okyanusta giderken aklına binbir sual geliyor. Bazen geçmişi, bazen geleceği, bazen de o günü düşünüyor. Ama her zaman sıhhatli olduğuna dua ediyor, hayatın nimetlerinden zevk alabildiğine şükrediyor.
6 Mart 2005
"Dünyamızda ne kadar küçüğüz"
İrili ufaklı binlerce yıldız gökyüzüne dağılmış. Bu sonsuzluk hissi insanı başka âlemlere götürüyor. Hep kendime sorarım gökyüzüne baktığım zaman; "Bunun sonu var mıdır? Varsa sonun ötesinde ne vardır? Bu koskoca âlemde dünyamız ne kadar küçük, biz de dünyamızda ne kadar küçüğüz." diye. Bu kadar büyük kâinatta bizim tek olmamız mümkün değil.
14 Ekim 2005
"Yeni Zelanda'daki Türk restoranı"
Tabelasında 'Akbaba' yazan bir dükkan görünce şaşırdık. İçeri girdik, çalışanlar Sivaslı, Ordulu. Oturup tavuk döner yedik. Yeni Zelanda'da, yani dünyanın en dibinde, onun da en uzak küçük bir kasabasında bir Türk lokantası bulmak çok enteresandı.
12 Şubat 2006
"Uzun yaşayacakmışım, doktor söyledi!"
Çin'de bir çay ocağına girdik. Hakan Bulgurlu, Lokman Hekim statüsüne giren bir Çinli halk doktoru ayarlamış. Yemekten sonra geldi, yanında tercümanı da var. Adam nabzımı tuttu, gözlerimin içine baktı ve "Uzun yaşacaksın." dedi. Sonra da bize bitkisel ilaç reçeteleri yazdı.
14 Haziran 2006
"Bizim memlekette başbakan çalmıyor"
Süveyş Kanalı'nda karantina bayrağı çektik. Eski bir motorla 4 kişi geldi, ikisi indi. Bizim başbakanı sordu, "Sizin memlekette bakanlar çalmıyor mu?" dedi, "Çalmıyor" dedik. "Bizde hepsi keseleri doldurdu" dedi. Ayakkabılarını çıkarmışlardı. Giydiler ve motora binip gittiler.
***
ZAMAN
|