Adım M.Ş.B
1968 Siirt / Eruh’ta doğdum. 10 kardeşim var. Kardeşlerimin en büyüğü benim. İlk, orta ve liseyi Siirt’te okudum. Babam memur…
Çok büyük özveriyle ÖSS ‘ye hazırlandım. Girdim de… 7 yaşımdan itibaren hem okuyor hem de çalışıyordum.Kazanırsam babam okutmaz diye düşünerek sınavı tamamlamadan çıktım. Doğal olarak kazanmadım.
Bu arada Deniz ve Hava Kuvvetleri ‘nin açtığı subay ve astsubaylık sınavlarına müracaat ettim. Edebiyat mezunu olduğum için subaylık sınavlarına giremedim. Astsubaylığa başvurdum. Başvuru esnasında bile zorluk çektim. Çünkü annem ve babam asker olmamı istemiyorlardı. Çünkü askerler büyük dedemi bir hiç uğruna Başvekil İsmet İnönü ve ekibi işkence ederek şehit etmişler… O acı ile asker olmamı istemediler. Ben farklı düşünüyordum. Aldığım kültür nedeniyle askeriyeyi “peygamber ocağı” olarak görüyordum. O inançla sınavlara girdim. Bir yıl ara vermeme rağmen Temmuz 1987 tarihinde Siirt’ten ilk ben kazandım.
Gurbette yalnız başıma İzmit Karamürsel’deki Deniz Astsubaylığı sınavlarına girdim. Sınav üç aşamalı idi. En başta koşu, mekik sınav gibi spor elemlerini geçtim. Daha sonra genel kültür ve mülakat olacaktı. Mülakat için dört kişilik bir subay grubu tarafından soru yağmuruna tutuldum.
İlk soru Kur’an okuyor musun? Dediler…
Bugüne kadar öğrenemedim dedim.
İkinci olarak annemin başının örtülü olup olmadığını sordular. Çok şaşırmıştım. Bazen örter dedim.
İçlerinden biri bana dönerek “Sen Kürtsün, sizin orada insanları öldürüyorlar” dedi.
Ben de suçsuz olanı kimse öldürmez demiştim. Onlara göre doğru cevap vermiş olmalıyım ki kabul ettiler.
Daha sonra yazılı sınav ve sağlık muayenesine girdik.
Sınava ilk katılırken 15 bin kişi başvurmuştu. Sadece 300 kişi alacaklardı. Oradaki subay senin hiç şansın yok demişti.
Azmettim ve başardım.
Okula 201. Olarak girdim. Muhabere, telsizci seçtiler.
Okula teslim olduktan sonra çok şaşırtıcı olaylarla karşılaştım.
Okulda namaz, oruç yasaktı. Çok şaşırmıştım. Peygamber Ocağı böylemi oluyor diye kendi kendime düşünmeye başladım. Okul döneminde hiçbir zaman namazlarımı kaçırmadım. Derslerimde başarılı oldum. Keskin nişancı olduğum için atış takımına seçtiler. Atış müsabakalarında bir çok defa derece yaptım.
27 Mayıs 1988 tarihinde bir tebligat aldım. Sabah içtimasında verildi. Güvenlik soruşturması yapılmış MİT olumsuz rapor verdi dediler ve beni okuldan atmak istediler.
Askeri soruşturma olumlu, polis soruşturması olumlu, MİT soruşturması OLUMSUZ…
Okuldan ayrılabilmem için babamın gelmesi gerekiyormuş. 10 gün sonra babam yol parasını borç alarak geldi. O güne kadar okulda bana yapılan masrafları benden geri istediler. Toplam 1699 TL idi. O zamanlar astsubay maaşı 48-50 lira olduğuna göre ödenecek miktarı siz düşünün…
1699 TL’yi ödersem ayrılabileceğimi söylediler.
Bende bu parayı ödememin mümkün olmadığını zaten haksız olarak atıldığımı söyledim. Gözümün yaşına bakmayarak beni beş parasız sokağa attılar. Okulda kaldığım sürece babam bir kez para gönderebilmişti. Ben İstanbul’daki akrabalarımızın yanına evci iznine çıkıyor orada inşaatlarda çalışarak okul harçlığımı çıkarıyordum.
Okuldan atıldıktan sonra Ankara’ya geldim. Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava açmam gerekiyordu.
Bunun için avukat tutmam lazım ama cebimde hiç param yoktu. Ne yapacağımı bilemedim. En sonunda bir avukatla karşılaştım durumumu anlatınca benden para istemedi. Dilekçemi yazdı bende o dilekçe ile müracaat ettim. Sonra Siirt’e giderek beklemeye başladım. Hemen iş bularak çalışmaya başladım.
Bir ay sonra ailem evlenmem gerektiğini söyledi. Mecbur bırakıldım aile baskısı ile evlendim. Üçüncü ayın sonunda mahkeme kararı geldiğinde bir aylık evli idim. Mahkemeyi kazanmıştım. Hiç beklemeden okula geri geldim. Mahkeme kararı okula gelmediği için bekledim. Mahkeme kararı geldi bu seferde seni mezun edemeyiz yeniden okuyacaksın dediler. Çok şaşırmıştım. Sabrettim mücadele ettim. Okul yönetimine bir dilekçe vererek mezun olmam gerektiğini bildirdim. Adeta çırpındım ama kabul etmediler. Ben de büyük hırsla tekrar okumaya başladım.
Bir yıl sonra 30 Ağustos 1989 tarihinde mezun oldum. Kura çektik. Kurada Ankara Sahil Güvenlik Komutanlığı’nı çektim. Tayin işlemleri yapıldı. Bu arada kripto kursuna gönderildim. Kurs bittikten sonra tayin yerime gelerek büyük özveriyle çalışmaya başladım. Çok iyi gidiyordum. Tam ev buldum döşemeye başladım, çocuklarım gelecekken üçüncü ayın sonunda 23 Aralık’ta acil tayinim çıktı. Olup bitene bir anlam vermedim. Ayrılış yapmadan avukat tuttum. Boşuna kaybettirilen bir yıl ve tayin edildiğim için dava açtım.
Telsiz astsubayı olduğum için komutanlarla sık sık iletişimim oluyordu. İstihbarat raporu raporları geliyordu. İstihbarat şubeye gelen mesaj genelde kıdemli astsubaylar götürüyordu. Bir nöbetimde ben götürdüm. Duvarda asılı duran harita gözüme ilişti. Çok şaşırmıştım. Haritada bizim yaşadığımız Güneydoğu illeri kırmızıya boyanarak Irak’a dâhil edilmişti. O zaman bir anlam veremedim.
Evimi tutmuş eşimi getirecekken oradan ikinci sürgün tayin yeri olarak bilinen Amasra Deniz Komutanlığı’na atandım.
Amasra’da bekârlığa devam diyerek üç ay bekledim. Sonra ev tutarak eşimi getirdim. Kısa zamanda işyerindeki çalışma arkadaşlarımın sevgisini kazandım. Çok ciddi özveriyle çalışıyordum.
Burada Deniz Kıdemli Binbaşı vardı bana çok çektirdi. Benim dışımda orada görev yapan personele subay ve astsubaylara ben yeni olduğum için en çokta bana kötü davrandı. Şimdi adına Mobing diyorlar. Tam anlamıyla bu durumu yaşadım.
Bana ceza vermek için elinden gelen her şeyi yaptı. Bir nöbetimde bir albayın yeğeni içki içti diye iki gün hapis cezası verdi. Benimle beraber dört tane kıdemli astsubay’da geldi. Hapiste yalnız kalmayınca sevindim.
Daha mesleğimin başında sürgün edildim, sicilim bozuldu. Başımızdaki komutan kötü sicil vererek tayin edilmemi istemiş. Sonradan öğrendim. Üstelik eşim hamile tayin istemiyorum dediğim halde dokuz aylık hamileyken yine gözümüzün yaşına bakmadan ikinci sürgün tayinim Karadeniz Ereğli’ye çıktı. 23 Aralık 1990 tarihinde tam bir yıl sonra…
Karadeniz Bölge Komutanlığı’nda göreve iyi başladım. Kısa zamanda iş arkadaşlarımın ve komutanımın güvenini kazandım. Sicilimi düzelttim.
15 Temmuz 1992 tarihinde ilk defa normal olarak Gölcük Donanma Komutanlığı’na bağlı Savaştepe gemisine tayin edildim.
Burada çok güzel günlerim oldu. Faka sicilim bozulmaya devam etti. O sırada subaylık sınavları oluyordu. Sadece durumumu öğrenmek için müracaat ettim.
Tabi ki kabul etmediler… Çünkü sicilimi yine bozmuşlar…
Kıdemli olmadığım için çok eziliyordum. Eve gelmeyi unutmuştum. Gemide üç vardiya sistemi uygulanıyordu. Nöbet Cuma’dan başlıyor pazartesi akşam dışarı çıkabiliyorduk. Her gün normal mesai de devam ediyor üçüncü günde yine nöbet geliyordu. Bazen gemide nöbetçi iken görevde çıkıyordu. Üç aylık rotasyon görevi alırsak üç ay eve hiç gelemiyorduk. Ben Donanma Atış Takımına seçildiğim için biraz rahatlamıştım. Daha sonra TCG Savaştape hurdaya ayrıldı. TCG Yücetepe’ye tayin oldum.
15 Temmuz 1996 tarihine kadar Yücetepe gemisinde görev yaptım. Bu tarihte Ege Deniz Bölge Komutanlığı’na bağlı TCG Akhisar’a tayin edildim. Bu gemide de üç aylık rotasyon görevleri vardı. Üç vardiya devam ediyordu. Bu sefer yalnız değildim. Eski gemiden Harekât Subayı bir üsteğmen daha tayin olmuştu. Sonradan öğrendiğime göre Üsteğmen sadece benim için özel görevli gelmiş. Batı Çalışma Grubu’nda görevliymiş.
O zaman kadar iki kez kripto kursu gördüğüm halde üstelik görevimi çok iyi yaptığım halde beni kriptoya sokmadılar. Yeni astsubay naspedilmiş bir personel vardı ona veriyorlardı. Küçük gemi olduğu için iki kişi idik. Bana vermiyor yeni astsubaya veriyorlardı. Bir şeyler dönüyor ama ben ne olup bittiğini anlamıyordum.
Özel görev nedeniyle İskenderun üzerinden Kıbrıs’a gidiyorduk İskenderun limanında beni geçici görevle Narlıdere Sosyal Tesislerine tayin ettiler.
Buna da bir anlam vermedim…
Bir yandan da sevindim. Çocuklarımı uzun zamandır göremiyordum artık akşamları çocuklarımı görebilecektim.Geçici görevle Sosyal Tesisler Yüzme havuzunda göreve başladım. Beni havuz sorumlusu yaptılar. Havuzun bakım ve tamiratı yapılırken 8 Haziran gecesi Ankara’da Deniz Kuvvetleri’nde çalışan bir arkadaşım aradı.
Beni sorguya alabileceklerini ve TSK’den atacaklarını söyledi. O gecenin sabahını beklemeden bir arkadaşımın yazlığı vardı anahtarını aldım ve çocukları da alarak oraya gittim. Askeri Lojman’da kalıyordum ve yanımıza hiçbir şey alamamıştım. Her an kapımız çalınabilir ve işkenceye alabilirlerdi. Bu tür olaylar olduğunu duyuyorduk. Ertesi gün beni aramışlar.
Tam bir ay ayrı kaldım. Para yok, eşya yok, her şeyimiz evde ama gidemiyorum. O kadar acı bir durum ki anlatamam…
Sonradan öğrendim. Çok aramışlar. Bulamayınca direk ayrılış işlemi uygulanacağını öğrendim. Narlıdere Sosyal Tesislere gittim. Geçici görevden tekrar sosyal tesislere gönderdiler.
Ben olmadan ilişiğim kesilmiş. Gemi bana tebligat yapmak için limana gelmiş. Gittim evrakları imzalayarak tebligatı aldım.
8 Temmuz 1997 tarihinde Askeri Şura kararları ile bu kadar mücadelelerle girdiğim ve sabırla devam ettiğim mesleğimden atıldım.
YAŞ kararları yargı denetimi dışında olduğu için hakkımı arayamadım.
Para yok, maaş yok ne yapayım diye düşünürken işlemler için Ankara’ya gittim. Gerekli müracaatları yaptım. Bu arada beylik tabanca verilecekti o nu bana vermediler. Geri aldılar…
Hiçbir hak iddia edemedim. Tüm özlük haklarıma el konuldu. Tamamen ilişiğimi keserek İzmir’e geldim.
Çocuklarımı da alarak memleketim olan Siirt’e gittim. Orada çok zorlandım. İş bulamadım. Herkes şartlı bakıyordu.“Bunlar suçlu, bunlar ordudan atılmış” diyorlardı. Buna akrabalarım da dahil…
Bu acıya daha fazla dayanamayarak İstanbul’a geldim. Birçok iş görüşmem oldu. Hiç birinde kabul edilmedim. Geçici işler yaptım. Bir müddet sonra ev tuttum çocukları yanıma getirdim. İstanbul’a yerleştim. İzmir’den eşyaları aldım. Bu arada Başbakan’ı ve sicil amirlerimi dava ettim.
Bu arada yine birçok iş görüşmem oldu. TSK’den atıldığım için iş bulamadım. Küçük işlere devam etmek zorunda kaldım. İyi bir iş bulmuştum, bir de baktım ki insanlar bizi kullanıp üzerimizden para kazanıyor, bize hiç yansıtmıyorlar. Çaresiz böyle devam ettim. Zar zor da olsa kimseye muhtaç olmadan yaşamaya, geçinmeye devam ettim. Bir ara eve bir telefon geldi ve kapandı. Merak ettim ve geri aradım. Karşıma Genelkurmay Başkanlığı santrali çıktı. Çok üzüldüm. Meğersem bizi sürekli gözetim altında tutuyor, dinliyorlarmış.
Devletimize bir zarar gelmesin diye yıllarca alnımın akıyla görev yaptım. Üstelik akrabalarımın birçoğunu da karşıma aldım. Çünkü geneli PKK sempatizanı idi. Memlekette kalmak istemememin nedeni buydu…
Mahkemeler olumsuz sonuçlandı.
Geçim sıkıntısı dayanılmaz hale gelince İstanbul’dan ayrıldım. Çocuklarımı memlekete Siirt’e bıraktım.
İngiltere vizesi alarak İngiltere’ye iltica ettim. İngiltere’de çok zorluklar çektim. 2,5 yıl sonra oturma izni alarak çocuklarımı yanıma aldım.
Sekiz yıl ülkeme, memleketime hasret kaldım, gelemedim. Sekiz yıl sonra İngiltere vatandaşlığı aldım. Çifte vatandaş olmuştum.
Ülkeme memleketime geldim. Gözyaşları içinde büyük hasret acıları ile şükür duaları ile sokaklarda deli gibi dolaştım.
Amcam ve yengem vefat etmiş. Annem iki kez kalp krizi geçirmiş. İkincisinde ameliyat olmuş. Kendime olan inancım sarsıldı. Büyük Allah’ım bu nasıl imtihan, ben buna nasıl katlanırım diyerek hıçkıra hıçkıra ağladım.
Çektiğim ve hala çekmeye devam ettiğim acıları bu kadar yazabildim.
Ben bir KÜRT genciyim. İlk ayrıldığımda bana dağa çıkarak hakkını ara dediler...Çok şükür inançlı olmam nedeniyle bu tekliflere kanmadım. Baskılara boyun eğmedim.
Onlara karşı cephe aldım. Avrupa’ya gelince PKK’nın esas amacını daha iyi anladım. Kimlere neye hizmet ettiklerini yerinde görerek nefret ettim.
Ama bizim halkımıza ve akrabalarıma bir türlü anlatamadım. Anlatıyorum ama anlamıyorlar. Farklı sanıyorlar. Oradaki politikaları dil üzerine. Ananevi duygu kültür üzerine yoğunlaşıyorlar. Halk’ta esas planlarını bilmiyor. Bilenler de korku ve baskıdan ses çıkaramıyor…
TSK’den attılar ben şimdi de Avrupa’daki PKK’lılarla mücadele ediyorum. Oradaki Kürt’lere PKK’nın içyüzünü yanlışlarını anlatıyorum…
Ülkemi ve insanlarımızı seviyorum. Daha güzel günlerin geleceğini bizim insanlarımızın da gerçekleri göreceklerini biliyorum..
Yeni çıkan yasa için ülkemin aydınlık insanlarına teşekkür ediyorum. Bana ve benim gibi içinde bir ateş alnında kara leke olarak duran YAŞ kararlarını SİLME fırsatı verdikleri için onlara minnettarım…
Vatan Sağ Olsun...
Her şey vatan için…
M.Ş.B