Soğuk bir ülkede sıcakkanlı bir Türk
Alexa’ya göre Türkiye’nin 1. bilişim sitesi olan Ceviz.Net’in kurucusu Şahin Gür’le; İsveç, bilişim ve Ceviz.Net üçgenindeki sohbetimizi yayınlıyoruz.
İlgili linkleri röportajın altında bulabilirsiniz.
Soru: İsterseniz önce kısaca tanıyalım sizi… Şahin Gür kimdir, nerelidir, mesleği nedir, nelerden hoşlanır?
Ş.G.: 1971 Sandıklı doğumluyum ama aslen Sivas, Şarkışla’lıyız. Halen aktif olarak webdizayn ve grafikerlik işleri ile meşgulum.
Soru: Ne zaman İsveç’e yerleştiniz?
Ş.G.: İlk 1998 yılında İsveç’e gidip bir süre kaldım daha sonra Türkiye’ye dönüp 1,5 sene kaldıktan sonra tekrar İsveç’e dönüp yerleştim.
Soru: İsveç’e ilk gittiğinizde neler dikkatinizi çekti? Doğal özellikleri bakımından, Türkiye’den çok farklı olduğunu biliyoruz. Adapte olmakta zorlandınız mı? Yaşam standartları nasıl?
Ş.G.: Dikkati ilk çeken şey düzen oluyor, genel manada düzen, herşeyde görülen bir düzen. Karmaşaya alışmış bir insanın hele hele İstanbul gibi bir yerde yaşadıktan sonra böyle sakin ve huzurlu bir ortama gelen bir insanın adapte olması haliyle zaman alıyor.
İsveç yaşam standartları ise dünyanın en ideal standartları diyebilirim. Öyle bir ülke düşünün ki İşsiz kaldığınızda maaşınızın %80’ni ni alabiliyorsunuz, ev kiranızı devlet karşılıyor, hastaneler, okullar, her türlü spor etkinliği ücretsiz ve ulaşımı son derece kolay. En düşük maaşlı insanlar bile 1 aylık maaşı ile rahatlıkla tatile çıkabiliyor, herkesin mutlaka bir arabası var. Aslında bu konu daha da açılabilir ama şimdilik bu kadarı yeter sanırım.
Soru: İsveççe nasıl bir dil? Yurtdışına ilk çıkışınızda dillerini biliyor muydunuz?
Ş.G.: İlk İsveç’e geldiğimde buranın çok soğuk olduğunu biliyordum bu konuda kesinlikle yanıltmadı beni, bunun dışında İsveç’le ilgili sadece Ingmar Bergman’ı, Selma Lagerlöf’ü, Olof Palme’yi, vs. biliyordum, dilleri hakkında ise en ufak bir fikrim yoktu. Oldukça zor bir dil olduğunu söyleyebilirim. %50-60 Almanca, %30 İngilizce etkisi ve kelimeleri var yani bu iki dilden birini bilen daha kolay öğrenebilir İsveççeyi.
Soru: Orada görüp de, “İşte bu kesinlikle Türkiye’de olmaz!” dediğiniz olaylarla karşılaştınız mı? Trafik buradaki kadar yoğun mu mesela, bürokrasi ne alemde? Gerçekten biz daha mı misafirperveriz?
Ş.G.: “İşte bu kesinlikle Türkiye’de olmaz!” denilebilecek bir çok olay var, örneğin ilk geldiğimde yaya kaldırımı olsun olmasın karşıya geçmek için önce arabanın geçmesini beklerdim arabalarda durur beni beklerdi ben geçmedende geçmezlerdi, ne en ufak bir işaret ne kornaya basma ne kızma ne bağırma, durur beklerler yayayı. Trafik kuralları son derece katı olduğundan ya da kurallar tam anlamıyla uygulandığı için diyeyim trafik burada daha rahat.
Bugüne kadar burada bürokrasi ile uğraştığımı hiç hatırlamıyorum. Misafirperverlik maalesef bizde de artık kaybolmaya başlayan güzel özelliklerden birisi. Burada kardeşine bile gidecek olsan mutlaka arayıp bildirmen gerekiyor kesinlikle çatkapı birine gidemezsin ama yardımseverlik konusunda isveçlilerin çok daha güleryüzlü ve içten olduğunu söyleyebilirim.
Soru: Orada Türk imajı nasıl? Genel olarak Türkiye’nin AB’ye girmesi hakkında halk ne düşünüyor? Türkiye’deki olaylar, İsveç basınına yansıyor mu?
Ş.G.: Aslında burada bir imajımız yok, sadece geçmişte oluşan bir mistik ülke figürü var insanların kafasında. Turizm bakanlığı çok güzel reklamlar hazırlıyor ama izleyenler bilirler bu reklam filmleride bu figürü körükleyip belli bir imaj oluşturuyor ama bir isveçliye soracak olursanız bir afgan, pakistanlı, arap, ya da türk aynıdır, halen “Türkiye’de kadınlar sokağa çıkıyor mu” diye soran güya modern isveçlilerde görmek mümkün. Halk büyük oranda Türkiye’nin AB üyesi olmasını istemiyor, Türkiye’de ki olaylardan ise sadece kötü olanlar İsveç basınına yansıyor yani bir patlama ya da bir turistin kaza kurşunuyla vs ölmesi gibi ama iyi ya da olumlu haberlerden şu ana kadar gördüğümü hatırlamıyorum.
Soru: İsveçlilerle ilgili, anlatabileceğiniz komik bir hatıranız var mı?
Ş.G.: Birçok var, örneğin: İlk isveççeyi öğrenmeye başladığım dönemlerde isveçli bir arkadaşımı eşiyle yemeğe davet edecektim ve yemek yemesinler diye hatırlatmak istedim ve “Ni kan inte äta hemma” dedim tabi türkçe düşünüp isveççeye çevirdim ama yukardaki cümle “evde yiyemezsiniz” anlamına geliyormuş ve onlarda bizim evde yiyemezsiniz dediğimi sanıyorlar. Doğrusu “ät inte hemma” imiş, tabi arkadaşım ve eşide ben öyle dediğim için evde yemiş gelmişlerdi yaptığımız onca yemekte boşa gitmişti ve türk misfirperverliğine neredeyse ağır bir darbe vuracaktım sonradan yemekleri gösterip yanlış kelime kullandığımı anlatamasaydım. Kim evine birini yemeğe davet edipte burada yemek yiyemezsiniz der ki? Maalesef ben.
Soru:
www.ceviz.net hangi tarihte yayın hayatına başladı? Kuruluş amacı neydi? Zamanla bu amacında değişiklikler oldu mu?
Ş.G.: 14 Mayıs 2001 Ceviz.Net domainini aldığımız tarih ama evvelide var. Kuruluş amacı başlangıçta sadece photoshopta türkçe karakterli font sıkıntısı çekenlere yardım edebilmekti, ben bu sıkıntıyı başlangıçta çok çekmiştim sanırım bir parça bu konuda photoshopçulara yardım edebildik diye düşünüyorum. Zamanla amaçta tabiki değişiklikler oldu, katılımcı arkadaşların büyük özverileri ile umduğumuzdan çok daha iyi yerlere geldi ama bu bile şu an için bize yeterli gelmiyor.
Soru: Sahibi olduğunuz
www.ceviz.net, şu anda bilişim siteleri kategorisinde Alexa’ya göre birinci sırada. Bu başarıyı nasıl elde ettiniz?
Ş.G.: Dediğim gibi bu tek başına elde edilmiş bir başarı değil, katılımcı arkadaşlar benden çok sahiplendiler siteyi ve kurallarımızdan taviz vermediler. Bu başarıda en büyük etken seviyenin korunması oldu diyebilirim, hiç bir zaman seviyesizliğe izin verilmedi.
Soru: Sadece Ceviz.Net değil, Ceviz Forum (forum.ceviz.net) da, 10.000’e yakın üyesi, 160.000’i geçen mesaj sayısıyla çok büyük bir kaynak. Elbette bu kadar büyük olmanın zorlukları da var. Üyeleri ve mesajları kontrolde nasıl bir yol takip ediyorsunuz?
Ş.G.: Aslında üye sayımız 40-50 binin üzerinde idi zaman zaman sıfır mesajlı üyeleri silmemiz ve zaman zaman veritabanındaki kayıtlarda olan kayıplar yüzünden 10 bin civarı bir üyemiz var ama bu üyelerin içinde sıfır mesajlı üye yok. Bizde üyeleri kontrol diye bir olay yok aslında, genel bir otokontrol var ama bunun yanında her forum bölümünü daha iyi hale getirmek için gönüllü görevli arkadaşlarımızda ara sıra olan istenmeyen olaylara müdahele ediyorlar.
Soru: Forum üyeleri size genelde “Şahin abi” diye hitap ediyorlar. Veya bir problemleri olduğunda gelip forumda diğer üyelere danışabiliyorlar. Üyeler sizce niçin Ceviz Forum’u bu kadar benimsediler?
Ş.G.: “Şahin abi” deyimi benim kimseye bir abilik falan yaptığımdan kaynaklanmıyor, bizim toplumun yapısında var olan büyüğe saygı veya bir tür hitap şekli olarak değerlendirmek lazım zaten genelde yaşça benden küçük olanlar daha çok bu şekilde hitap ediyor, yardımlaşma ise artık Ceviz.Net’in ruhu denebilir, bu ruhu hissedenlerde Ceviz.Net’i benimsiyorlar.
Soru: Sizce Türkiye, BT (Bilgi Teknolojileri) alanında hangi seviyede? Dünya standartlarıyla boy ölçüşebilecek durumda mı?
Ş.G.: Birkaç bireysel çalışma ve başarının dışında nasıl iddia edebiliriz ki biz dünya standartları ile yarışabiliriz ya da onları yakaladık diye? BT alanında hangi ilerlemeyi kaydedip dünya kullanıcılarına sunduk? Bu alanda çok gerilerde olduğumuzu düşünüyorum. Bunun sebebide devletin bu alanda çok hantal davranması. Bizim akıl olarak, zeka olarak kimseden eksiğimiz yok ama bu alanda bir şeyler yapılmak isteniyorsa ki yapılmazsa gelecekte bunun acılarını çok çekeriz birilerinin mutlaka BT ile ilgilenen genç beyinlere daha geniş imkanlar sunması gerekiyor, gerekirse bir yerli “Silicon Valley” kurulması gerekiyor.
Soru: Son zamanlarda yurt dışındaki başarılı Türklerin sayısı gittikçe artmaya başladı. Bu artışa, “beyin göçü” diyerek üzülmeli miyiz, yahut “ülkemiz için prestij kaynağı” diyerek sevinmeli miyiz?
Ş.G.: Eğer ki bir kişi yurtiçinde de olsa aynı başarıyı gösteriyorsa ve başarılı olduğu için bir şekilde yurtdışına çıkmış/çıkarılmışsa üzülmek gerekir. Yok zaten yurtdışında olan ve orada eğitim alıp başarı gösteren bir kişi ise tabiki buna da sevinmemiz gerekir.
Soru: Lisanssız kullanılan yazılımlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bazılarının söylediği gibi “üreticilerin hakkını yemek‿ anlamına mı geliyor, yoksa diğerlerinin savunduğu gibi imkansızlıklar sebebiyle mecbur mu kalıyor insanlar?
Ş.G.: Bu konuda konuşmak gerçekten o kadar zor ki, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık dedikleri türden bir cevap gerektiriyor. Tartışmasız lisanssız kullanım “hak yemek” anlamına gelir diyeceğim ama bunun bizim ülkemiz şartlarında ve imkansızlıklarında ne anlama geldiği ile ilgili konuda bir şey söylemek istemiyorum.
Soru: Önceleri bir senede birkaç kat gelişim olurdu bilgisayarlarda. Satın alınan bir bilgisayar, neredeyse senesi dolmadan “eskiler” mertebesine ulaşırdı. Ramler, HD’ler, işlemciler o kadar hızlı değişiyordu ki, çevremizde bizden daha iyi bir makineye sahip olanlar her zaman çıkıyordu. Şimdilerde bu gelişim biraz yavaşladı mı? Sanki en büyük sektör grafik kartlarında toplanmış gibi…
Ş.G.: Donanım sektörünü çok yakından takip edemiyorum ama söylediklerinizde bir doğruluk payı var. En son bilgisayarımı geçen yıl almıştım ve halen piyasada oldukça para eden bir donanıma sahip olduğunu göz önüne alırsak doğrudur denebilir. Grafik kartlarınıda oyun sektörü ile parelel düşünmek gerekir diye düşünüyorum her geçen gün daha realistik oyunlar çıkıyor bunun içinde daha iyi ram ve grafik kartı ihtiyacı oluyor her zaman.
Soru: “On sene sonra şurada olmak isterim.” diye düşündüğünüz oluyor mu? Gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz?
Ş.G.: On sene sonra, İzmir ya da İstanbul’da Ceviz Plazada Türkiye için yazılımlar üreten bir grubun içinde olmayı çok arzu ederdim.
Soru: Hobileriniz neler? Mesela bildiğimiz kadarıyla binlerce fonttan oluşan çok büyük bir font arşiviniz var. Nereden aklınıza geldi böyle bir “koleksiyon” yapmak?
Ş.G.: Belki biraz sanata olan ilgimden diyebilirim. Fontlarda benim için birer sanat eseri gerçekten bakmaya doyamadığım fontlar var yolda giderken tabelalardaki fontları bile tanıyabiliyorum eğer bir tabelada tanımadığım bir font görürsem girip sahibinden tabelayı kime yaptırdığını soruyorum mümkünse gidip hangi font olduğunu öğreniyorum.
Bunun dışında 3000 CD/DVD’lik bir fil arşivim var. Ayrıca biraz gitar ve bağlama çalarım.
Soru: Sık sık Türkiye’yi ziyaret edebiliyor musunuz? İmkan bulduğunuzda Türkiye’ye dönmeyi düşünür müsünüz?
Ş.G.: Çok sık değilse bile 6 ayda bir geliyorum Türkiye’ye. Sık sık Türkiye’ye dönüp yerleşmeyi düşünüyorum. Şartlar ne gösterecek bilemiyorum.
Soru: Genç bilişimcilere neler tavsiye edersiniz? Bilgisayar mı önce gelmeli, öğrenim mi?
Ş:G.: Aslında kendimi birilerine tavsiye verebilek kadar bilge hissetmiyorum, herkes kendi şartlarına ve zevklerine göre yolunu çizecektir zaten ama kendim için konuşacak olursam öğrenim her zaman ön plandadır benim için.
Vermiş olduğunuz sohbet tadındaki röportaj için çok teşekkür eder, hayat boyu başarılarınızın devamını dileriz.
Ş.G.: Ben teşekkür ederim.