Erzincan'ın kemaliye(eğin) ilçesine bağlı bir köyde yaşayan,
Mehmet PEKCOŞKUN.
Mehmet amca tam bir "kendim yaparım her işimi" insanı.
yetmişli yıllar. köyde elektrik yok. ama şarıl şarıl akan sular var. bir de kafasındaki "elektrik üretmek fikri".
ilkokul mezunu amcamız, ilk önce elektriği köyde nasıl üretirim diye düşünmeye başlayıp birkaç yere başvuruyor. ve bu işi yapmasını sağlayabilecek cihazı sadece almanya'da bulabiliyor.
ücreti, bırakın kendisini bütün köyün cebindeki paraları toplasa yine yetmeyecek seviyede.
"hadi bismillah" diyerek başlıyor işe. kanallar döşeyerek, hesaplayarak, çizimlerden yararlanarak ve bütün aletleri kendisi yaparak üretiyor elektriği.
yaptığı santraller bugün bile hala çalışır durumda.
sadece bunlarla yetinmiyor; elektrikli değirmen, marangoz aletleri gibi yaptığı pek çok şey var, köy halkının uzunca süreler kullandığı.
erzurum'dan bölgesel televizyon yayını yapılırken mehmet amca tepelere kurduğu sistemlerle yayınların köye ulaşmasını sağlıyor.
(vizontele filmini kendisiyle bu kadar özdeşleştirmiş olması da gayet anlaşılabilir bir durum.)
köye sinema getiriyor seneler önce. amacı eğitici filmler gösterebilmek. bunun için de normal filmleri ücretli seyrettirip elde ettiği parayla eğitim amaçlı olan filmlerin ücretsiz izlenebilmesini sağlıyor. ("eğitim" sözcüğüne olumsuz bakamıyorum burda.)
doksanlı yılların ortalarında evi ve her şeyi yanıyor. dört katlı ahşap bir ev. o güne değin yaptığı herşey, bütün malları, parası o yangınla birlikte küllenip gidiyor.
(yangın sonrasında, o sıralar çalıştığı matbaadaki arkadaşları arsasını istiyorlar ev yapmak için. "ev yanıp da arsa boşalınca arkadaşlar değerlendirip kendilerine ev yapmak istediler. hayır mı diyecektim yani?" diye anlatıyor durumu. bittiği güne kadar da bilmiyor, o evin arkadaşları tarafından kendisi için yapıldığını.)
sözün bir yerinde, "profesor ali demirsoy'un babası, daha ben ilkokuldayken bir kitap vermişti bana; o'nun sayesinde yapmaya başladım hep bunları" diyor.
sevgili ali demirsoy. koskoca ali demirsoy. o da oraların insanı. bırakın türkiye'yi, aşın sınırları; tüm dünya'nın, önünde saygıyla eğileceği bir biyoloji profesorü.
boşuna değildi hacettepe yıllarımda kendi derslerimi boşlayıp biyoloji bölümünde gizlice(!) ali demirsoy derslerine girişim.
anlatılmaz bir keyif vardı o derslerde. ve anlatılmaz bir başka keyif vardır o'nun kitaplarını okumakta.
(izmir'e döndükten kısa bir süre sonra öğrendim, eşini, çocuklarını ve annesini trafik kazasında kaybettiğini.)
bu iki çok değerli kişiye yol göstermiş olan mehmet sadık demirsoy da özel bir yer ediniyor "insanlar" çekmecemde.