Bütün pembe tabloları bir yana bırakın, bu ülkenin genç nüfusu tıpkı savaş gibi çok büyük bir tehditle karşı karşıya. Bu tehdidin adı işsizlik.
Taksiye binmişim, havaalanına gidiyorum, şoför gencecik biri, yüzü çok gergin ve araba adeta uçuyor. “Biraz daha yavaş sürer misiniz” diyorum, “vaktimiz var”.Tak, anında arabayı durduruyor: “Tamam, in gitmiyoruz!” Şaşkın şaşkın bakıyorum: “Ne oluyor, ne yapmaya çalışıyorsunuz?” “Benden bu kadar” diyor, “başının çaresine bak”.
Otobandayız, çaresizim; “peki” diyorum, “istediğin gibi git”. Yola koyuluyoruz, o birden ağlamaya başlıyor; “Kusura bakmayın” diyor, “ben böyle değildim, ama hayat beni böyle lüzumsuz biri yaptı.” Ve ardından arabayı normal hızına getirip hayat hikâyesini anlatmaya başlıyor. Aslında o kimya mühendisiymiş. Üç yıl önce çalıştığı fabrika Romanya’ya taşınmış, o gidememiş, çünkü ailesi kötü durumdaymış. Anne babasına birilerinin göz kulak olması gerekiyormuş. Bu olayla birlikte onun da hayatı bitmiş. O günden bugüne çalmadık kapı bırakmamış. Onun iş bulabilmesi için annesinin gitmediği yatır kalmamış, ama nafile. Sonunda altı ay evvel, bu işe başlamış, biraz daha para kazanmak için hem gece, hem gündüz çalışıyormuş.
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/91643/issizlik_Delirtir_.html
Taksi plakalarından girip bir yerlerden çıkalım mı?
“Kibarca söylenişiyle “liberal” düzende birileri “korumalı” biçimde zenginleşebilir ya da zenginleştirilebilir mi?
Üstelik bir taraftan taksi şoförünün emeğini sömürüp diğer taraftan sokaktaki vatandaşın cebinden fazladan çıkacak paralarla…
“Gidişat”a bakarak söylemek gerekirse “vaziyet aynen onu gösteriyor”
Olur, olur…
“Bu düzen kimilerine, “göstere göstere” yürü ya kulum diyor maalesef...
Ama sistemin şehvetli savunucularına bakarsanız, sanki çarşıya pazara hiç çıkmıyor da olanı biteni kitaplardan öğreniyorlarmış gibi “yok canım” diyeceklerdir; “kapitalist düzende herkes piyasada serbestçe iş yapabildiğine, rekabet edebildiğine göre böyle bir şey olamaz, kimse kollanmaz.
Yani sözde “piyasa” denen mekanizma; fiyatları da, kazançları da her zaman dengeliyor”. Haydi birileri bir “fırsat”(!) yakaladı diyelim, onun bu dengesiz kazancı devletçe hemen vergileme yoluyla elinden alınıyor ve kamu yararına harcanıyor, böylece düzenin adaleti yine de sağlanıyor“muş” sonuçta.
*
Kara yoluyla tatile çıkarken ya da memlekete giderken uzun süre araba kullananlar bilir: Yol bomboş bile olsa, şöyle sekiz saat falan direksiyon sallamışsanız, yolun sonunda adeta sarhoşa dönersiniz.
Peki ya o yolu dur-kalk şehir içinde, örneğin İstanbul trafiğinde yapmışsanız, üstelik sekiz değil de mesela on iki saat araba kullanmışsanız; dahası bu işi gece-gündüz, orası-burası demeden yıllarca yapıyorsanız halinizin ne olacağını bir düşünsenize.
Taksi “şöför”lerinin durumu aynen budur.
Taksiye bindiğinizde şöför arkadaşla sohbet edin; sorun:
-Kaçtan kaça araba kullanıyorsun?
-Bu günlerde “yevmiye” kaç para, plaka fiyatları hangi düzeyde?
-Bu “plaka” işleri kimlerin elinde? Kim alır, kim satar?
Ben çok sordum, dinledim; siz de sorun, anlatacaktır.
Çünkü dertli.
*
Şu günlerde İstanbul’da bindiğiniz herhangi bir taksinin kendisi değil ama “plakasının fiyatı” 1.650.000 lira dolayında…
Her hangi bir “rent-e kar”dan kiralasanız en fazla 70 lira vereceğiniz o arabanın tam gün kirası yani “yevmiyesi” ise 340-350 lira gibi, yani normalinin beş katı.
-Neden?
Anlatmaya çalışalım:
Siz hiç altında 1.650.000 liralık serveti olan, bu yevmiyelerle elde edeceği “kira”sı 10 bin liraya gelen bir iş sahibinin yan gelip yatmak varken gecesini gündüzüne katıp bu yollarda kendini helak edebileceğini düşünebilir misiniz?
Etmez…
Etmeyeceği için de o direksiyonda oturan kişinin bu arabanın sahibi olmadığını anlamış olmalısınız.
Kimdir peki bu “sahip”?
Direksiyondaki bu işin emekçisidir.
Plaka fiyatlarının bu kadar etmediği küçük yerler ile bir sebeple kendini yollardan ayıramayan “istisna”ları bir kenara ayırırsanız, trafikte gördüğünüz taksilerinin çoğunun sürücüsü ile sahibi farklıdır.
*
Nereden çıkıyor bu fark?
Bizim yasal “düzen”imize göre arabası olan herkes ben taksicilik yapacağım diyemez.
Taksicilik yapacak araç sayısı -trafiğin düzenlenmesi amacıyla- devletçe sınırlanmıştır. Örneğin İstanbul içinde çalışma izni verilen taksi sayısı 18 bin dolayındadır.
Ancak bu sınırlama, “piyasa”da inanılmaz bir rant yaratmış ve o 18 bin taksiden her birinin hak sahipliliği, “sahibine” şu günlerdeki fiyatlara göre 1 milyon 650 bin lira dolayında servet ve aylık 10 bin lira dolayında gelir getiren bir “imkan”sağlamıştır.
Bunu yıllarca direksiyon sallayarak elde etmiş olanlara söyleyecek sözümüz yok.
Ancak, “zaman içinde plaka”lar bu bedellere yükselirken yavaş yavaş “mesleğin” yapısında ciddi bir değişiklik baş göstermiştir.
Nedir o?
Plaka’nın “ederi” ile “günlük getirisi” yükselirken, böyle bir hakkın sahibinin artık o çileli mesleği sürdürmesi anlamsızlaşmış ve “plaka”lar satılmaya, kiraya verilmeye başlanmıştır.
“Kaçta kaçı?” mesela diye sorabilirsiniz tabii…
Bunu bilmem mümkün değil, ancak bindiğiniz taksicilere sorun “plaka senin mi?” diye.
Göreceksiniz ki çok büyük çoğunluğu “neredeee?” diyecektir; “Hiç benim olsa bu rezil trafikte çalışır mıyım?”…
*
“Plaka” ticaretinin çok önemli başka sonuçları olmuştur:
1.Plaka devirleri gerçek piyasa değerleri üzerinden işlem görmemekte, büyük ölçüde kayıt dışılığa yol açmaktadır. Sadece İstanbul’da; piyasadaki 18 bin dolayındaki plaka için hesaplarsak, toplam 29,7 milyar lira kadar servet hareketi, kayıt dışı işlem görebilmektedir.
2.Bu 18.000 aracın “kiraları” toplamı yıllık 2,26 milyar liradır. Maliye denetçileri ufak bir bakkal dükkanının kazancını bile izlerken plaka sahiplerince elde edilen bu “yevmiye”lerin gerektiği gibi vergilendirilmediği ya da vergilendirilemediği açık bir gerçektir.
3.Bu “iş”in kayıt dışılığı, işin içine her türlü kayıt dışı ve kara parayı sokmuştur.
Çünkü rüşvetten uyuşturucuya kadar çeşitli yollarla elde edilmiş ama resmi ticarete girmeyen ya da giremeyen her türlü “sermaye” kendini kolayca burada gizleyebilmekte, giderek artan bir karlılıkla işletilebilmektedir.
4.Taksi müşterisinin ödediği ücretin yaklaşık yüzde 60-70’i bu denetimsiz, vergisiz ve haksız “yevmiye” rantını oluşturmaktadır. Sorarsanız, taksici günlük 350 lira yevmiye öderken, yakıt masrafından sonra kendisine ancak 50-100 lira kaldığını söyleyecektir.
5.Bu hesaplara göre, “plaka” için “patron”a ödenen “yevmiye” olmasaydı, yani bu işi yapanlar edindikleri herhangi bir otomobille taksicilik yapabilselerdi, taksiye binmenin müşteriye ne kadar ucuza gelebileceğini oturun siz hesaplayın.
6.Taksi plakası için söylediklerimiz tabii ki minübüsler için de geçerlidir. Minübüs plakaları her zaman taksi plakalarından daha pahalıdır ve yine minübüsleri de her zaman bu işin emekçileri kullanırlar. Direksiyondaki asla işin patronu değildir. Dolayısıyla şehir içi ulaşım sektöründe “plaka” olayı vatandaşın ve sektörün sırtında önemli bir yük, ekonomide vergisiz, denetimsiz bir servet dolaşımıdır.
*
Bu işin ciddi bir biçimde denetlenmesi tabii ki kamu yararınadır da, acaba denetlenebilir mi?
Bu konuda bazı çabalar görülse de bunların ciddiyeti ve sonucu ne kadar etkileyeceği konusunda endişeliyiz.
Şili’deki “Allende” olayından sonra bizdeki “Allende-Büllende” söylemlerini hatırlayanlar vardır.
Şili’de solcu Allende Hükümeti, oradaki kamyoncuların kontak kapatmaları ile devrilince bizdeki büyük sermaye, o zamanki Ecevit Hükümeti’ne burada da benzeri bir eylemle devrilebileceğini bir biçimde “hatırlatmıştır”.
“Plaka” arkasındaki kayıt dışı ve nereden gelip nereye gideceği denetlenemeyen sermaye, her yıl inanılmaz biçimde yükselmektedir. Bu yükselme, ne taksi müşterisinin artmasından, ne taksi ücretlerinin aman aman yükselmesindendir. Bizce yükselişin en ciddi nedeni; müşteri ve ücretler o ölçüde artmazken ülkede artan kara ve kayıt dışı paranın çoğalarak bu “piyasa”ya yönelmesidir.
Hatta enteresandır, bu piyasada “gerçekte olmayan” taksi plakalarının alış verişi bile vardır. Yani buradaki işlemler artık taksiciliği de aşmış, kara para ticaretine, bir zamanların “banker”lik uygulamasına dayanmıştır.
Ticarete, sanayie, bankalara gidemeyen “bir kısım para” bu piyasayı kendi şartlarına uygun görüp buraya girmekte; onlar girip “plaka” fiyatlarını ve “yevmiye”leri yükselttikçe de, bunun yükünü maalesef taksi emekçisi şöförler ve onlara müşteri olan vatandaş çekmektedir.
Peki nasıl çözülecek?
Bu, tabii ki öncelikle; kara paraya, kayıt dışılığa karşı olan, taksi emekçilerinin arkasında, halkın yanında, halkçı ulaştırma politikalarının sahibi olmak durumunda olanların üzerinde durması gereken bir konudur ve “bu tavırla yola çıkıldığında” yapılabilecek pek çok şey vardır.
""". ÇÖZÜM""" okuyan araştıran "BILINÇLI" INSANDA. YÖNETICIDE
. -NIYETI. HALIS YÖNETICILERİN. ÇALIŞMALARINDA
- BLD >>>ISTERSE<<<
yönergeye koyar esnaf /malsahibi "ÇALIŞMA şartlarını" RANT OLMAKTAN ÇIKAR konu. Bukadar basit
http://m.ulasissendikasi.tr.gg/B%26%23350%3BK-.--G-Oe-K%C7EK-_-TOPBA%26%23350%3B-FARKI.htm
2- YÖNETICILERI YÖNLENDIRECEK. HAKLARINI ARAYABİLECEĞİ
SENDIKA GIBI. STK LARDA INSANLARIN ÖRGÜTLENMESI
MALESEF tüm dünyada geçerli Sendikacılık kuralları
GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİNDE
BUDANMIŞ - DEVEKUŞU mantığına getirilmiş
-KUŞ TUR UÇAMAZ DEVEDİR YÜK TAŞIYAMAZ-
SENDIKA NINYetkileri görünürde YASADA var
UYGULAMADA DOLAYLI OLARAK SONUÇTA YOK
haldedir
ALINTERİ KUL HAKKI.
YETKİLİLERCE YASAL KILIF ALTINDA
-""" ÖZEL İSDİHDAM BÜROLARI"""na
ŞAHISLARA """TAŞERONŞAŞMAYA ""
GÜnlük saatlik """ KIRALAMAYA """ kadar indirilmiştir
- SIYASILER. SEÇIM ÖNCESI. -- TÜM TAŞERONLARA " kadro" sözü vermiş
SNRASINDA ""3YILLIK " SÖZLEŞMELI "" kandırmacasını getirmişlerdir
HASBİ ALLAHDAN KUL HAKKINDAN KORKAN INSAN VE YÖNETIMLER YÖNETICILER ANCAK
DÜZELTEBILIR
ASIL TEHLIKE BIZ BÖYLEYİZ DIYEN
FAKAT
UYGULAMADA
TERSINI YAPANLARDUR
KITABIMIZ
BUNLARLA ILGILI
İKİYÜZLÜ MÜNAFIK TANIMLAMASU YAPARKİ
KURAN IFADESIYLE
- onların yeri sürekli CEHENNEMDİR- ayet
www.ulasissendikasi.tr.gg
http://m.gercekgundem.com/yazarlar/bulent-soylan/3175/taksi-plakalarindan-girip-bir-yerlerden-cikalim-mi
http://www.millicozum.com/mc/kasim-2010/anilar-ve-taniklarla-erbakan