Metro Turizm’in yaratıcısı ve TOFED Kurucu Başkanı Galip Öztürk iddialı konuştu: “Artık sadece Türkiye için taşıma yapan değil, ulusal arenada dünya markası olarak hizmet vermeyi hedefliyoruz.”
“Küçük düşünenler, asla büyük hedeflere ulaşamazlar”
Ünlü Yunanlı Armatör Onasis’in sözlerinin doğruluğu, herkes tarafından bilinen, kabul edilen bir gerçektir. İnsanlar yaptıkları, yapacakları, ürettikleri ve geride bıraktıkları ile “efsane”leşirler.
Otobüs sektöründe, kısa sürede zirveye ulaşan Metro Turizm’in yaratıcısı, Türkiye Otobüsçüler Federasyonu’nun (TOFED) Kurucu Başkanı Galip Öztürk’le ofisinde görüştük. Genç yaşında zirveye ulaşmak, meslektaşları ve sektör çalışanları arasında adeta “efsane” haline gelen Öztürk’ün mütevazi davranışları, Karadeniz insanına has esprili konuşmaları onun “başarısı”nın bir tesadüf olmadığını kanıtlıyordu.
Karşımızda “Beynindeki enerjiyi, yüreğindeki cesaretle birleştiren” ender girişimci-işadamlarından biri vardı. Küçük hedeflerin değil, büyük hedeflerin ismiydi. “Türkiye’ye sığmayan”, şimdiden “duayen”liğe ulaşan bu genç girişimci, yeni hedefini bile belirlemişti: “Bir dünya markası olmak.”
Sektörün bu “Little Big Man”i (Küçük Dev Adam) sorularımızı büyük bir içtenlikle, deyim yerindeyse samimiyetle ve dürüstçe yanıtladı. Hiçbir şeyini gizlemeyecek kadar açık yürekli, bulunduğu yerle “havalanmayacak” kadar mütevazi cevaplar verdi.
Galip Öztürk’ün hayat öyküsü aslında bir başarı örneği. Bu günlere nasıl geldiniz?
Bir şeyler yapmak istiyorsanız nereden başlamanız gerektiğini iyi kavramanız lazım. Diyorum ki, bütün işlere iyi niyetle başlayıp, kararlı olduğunuzda sonuca ‘doğru’ gidebiliyorsunuz. İnancım da bu yönde, hayat felsefem de… Girişimcisi olduğum bütün sektörlerde bunu uyguluyorum. Başarı ve başarısızlık grafiklerime baktığımda, başarısız işler de görüyorum.
Onun için insanların kendisini tartması lazım, birde hazımla alakalı. Benim inandığım bir konuda daha iyisini bilen herkese saygı duymasını bilmelisiniz. Konu ne olursa olsun, bu sokakta ayakkabı boyayan çocuk, cadde köşesindeki bir simitçi bile olabilir. Eğer birilerini hakir görür, kıskanır, yarışmaya kalkarsanız, kendiniz olamazsınız. Hatta bir çağlayanın üzerinde bir o köşeye, bir bu köşeye kum tanecikleri gibi vurup durursunuz. Ben hep kendim olduğuma inanıyorum. Başarımın temel ilkesi insan sevgisi ve bütün değerlere saygılı olmaktan geçiyor.
Metro Turizm kısa sürede bir marka haline geldi. Otobüsçülük sektörüne nasıl girdiniz?
13 yaşındayken Samsun’dan İstanbul’a geldim. Topkapı’da bir çay ocağında işe başladım. Sonra otobüsçülüğü analiz ettim. Çünkü şoförleri, otobüsçüleri, muavinleri, firma sahiplerini yakından gözlemleyebiliyordum.
Bütün eksikleri görerek yola çıktım ve 1989 yılında otobüs firması kurmaya karar verdim. Otobüste şişe suyunun dağıtıldığı, hatta su isteyenlere ‘Bu kadar su mu içilir, tuz mu yaladın’ zihniyetinin olduğu bir dönemde değişimin başlangıç noktası oldum.
Sermayelerin toplandığı nokta olduğunuzda büyük bir sermayeyi yönetiyor oluyorsunuz. Şu anda Metro Turizm’in durumu da budur. Toplamda 100 tane arabamız varken, 900 bölgede firmalar oluşturarak, 1000 otobüs çalıştırıyorum. Metro Turizm Otobüs firmacılığının dışına çıktı, bir organizasyon şeması halini aldı. Artık Metro Turizm kendisi otobüs işletmeciliği yapmaz, bir marka ve altında Türkiye’nin yaklaşık 50 noktasında merkez barındırıyor. Kalkış noktaları ve bu kalkış noktalarının sahipleri var. Bunlar ayrı birer firma. Metro Turizm’in otobüs işleten bir firma olarak başladığı yolda, bugün geldiği nokta otobüs firmalarının işletmesini yapan bir organizasyon şeması halini almasıdır.
Ülkemizi de etkileyen global bir kriz dönemi söz konusu. Metro Turizm krizden etkilendi mi?
Hep durumumu koruyayım, yerimde kalayım mantığı insan psikolojisiyle alakalı. Krize rağmen büyüme, daha fazla hat açma, gelişim ve girişimde bulunma inancıyla hareket ettik. Bugün de bu böyle ve Metro Turizm büyüyor. Büyümeyi durdurduğumuzda organizasyon şemamızı büyütüyoruz, neticede Metro Turizm yine üretmeye devam ediyor.
Belgeli firma sayımız 35’e ulaştı. Bunu 50’nin üzerine taşıyıp, 15 milyon yolcu sayısını yakalayıp daha fazla kalite, yenilenme ve sistemli hizmet vermeyi amaçlıyoruz. 15 milyonda duracak mıyız? Hayır, Türkiye’de yılda 180 ile 220 milyon arasında yolcu taşınıyor. Bunun için hiçbir yerde durmamak lazım.
Bugün 12 milyonlardayız, 2009 hedefimiz 15 milyon. 20 milyonu yakaladığımızda da durmayacağız. Çünkü çalışmayı seviyoruz. Ama esas amacımız dünyada var olan kurumsallaşmış karayoluyla insan taşımacılığının Türkiye’de de olması.
Metro Turizm ile gelen bu başarı sizi şehir içi taşımacılığına girmeyi düşündürdü mü?
Tabi, bu konu ile ilgili yabancı ortaklarla görüşüyoruz. Belediye’nin ihaleleri ile ilgileniyoruz. Bu işe sadece Metro Turizm olarak değil, kurumsal olarak Avrupa’da iyi düzeyde hizmet veren anlayışla girmek istiyoruz. Çünkü biz şehirlerarası taşımacılık yapıyoruz, şehir içi taşımacılık daha farklı ve çağdaş bir sistem.
Bu kötü yaparız anlamına gelmiyor, bu işi halk otobüslerinden, belediyeden çok daha iyi yaparız ve daha iyi hizmet veririz, seferleri daha düzenli yaparız. Ama Avrupa’da bu işi kurumsal yapan, teknolojik olarak, bunu tek noktadan kontrol eden insanlardan da çok şeyler öğreneceğimizi düşünüyoruz. Dolayısıyla yabancı ortaklarla bu konuda işbirliği düşünüyoruz.
Galip Öztürk, otobüs sektöründe büyük bir kitleyi peşinden sürüklüyor. Ama aynı zamanda Galip Öztürk denildiği zaman insanların üzerinde bir çekince de oluşuyor. Bunun nedeni nedir?
Bir arkadaşım bu tür sorulara “Bizim şerrimiz hayrımızı koruyacak kadardır. Kimseye zararımız olmaz ve asla olmamıştır” diye cevap verirdi. Bu sözün üzerine daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Şöyle bir örnek vereyim. Benimle ortaklık için görüşen bir grup var. Sormuşlar, 100 kişinin 100’ü Galip Öztürk ile ortak olmayın demiş. Ama halen olmak için uğraşıyorlar. “Neden uğraşıyorlarmış halen” dedim, “Bunlar inanıyorlar” dediler. İşte aşamadığımız, başarısızlığımız, birlik olamayışımız, kurumsallaşamayışımızın nedeni birbirlerimizle uğraşıyor olmamız. 50’si tanımadan, 50’si de daha fazla büyümesin diye söylüyor. Sektörün Galip Öztürk’e saygıları vardır. O insanlar asla hiç kimseden korkmaz, saygı duyarlar.
Hakkınızda medyada bir takım olumsuz iddialar var, bu konuda ki düşünceleriniz nedir?
Yazılanları okumuyorum ama duyuyorum. Çıkar amaçlı suç örgütü ne demektir biliyor musunuz? Başkalarının haklarını gasp eden insanlara denir. Bir kişi Türkiye’de diyemez ki, Galip Öztürk birisinin hakkını aldı. Çıkar amaçlı suç örgütü hiç bir zaman okullar, camiler, hayır kurumları yaptıramaz, binlerce öğrenciye burs vermez. Yani ben böyle bir şey duymadım, görmedim. Artı çıkar amaçlı suç örgütü arkasına bu kadar kitleleri takamaz.
Yaptığınız bir konuşmada “Sektörün içinde serseri girişler var, bunları temizlememiz gerekiyor” dediniz. Burada ki “Serseri giriş” ifadesi ile hangi konuya dikkat çektiniz?
İnsanlar cezaevinin penceresinden yolcu taşıyan otobüsleri görüyor ve bu işe soyunuyorlar. Bunları durdurmamız lazım. Böyle bu işe girip de iflas eden çok insan var. Bu işe cezaevi penceresinden bakarak girilmez. İşte bu tür girişler serseri girişler, parası olan herkes, piyasayı dolandırmış, çarpmış adamdan, 30 tane arabayı alıyor ve çıkıyor diyor ki, “Türkiye’de Varan’ı, Ulusoy’u bitireceğim”. Kardeşim ya kendin ol ya da mesleği tanı öyle gel. Bilmiyor, işte serseri girişler bunlar.
Adınız birçok sosyal sorumluluk projesinde anılıyor. Bu konuyu biraz açabilir miyiz?
Ben ilk okulumu, 18 yaşında Topkapı’da çay ocağından kazandığım parayla köyüm Çarşamba’da, mahallemde yaptırdım. Çünkü biz çok uzağa, dağa kadar yürüyorduk. Bütün amacım benim gibi çocukların, fırtınada, tipide yürümemesiydi. Ama sonrasında memleketimden yine uzak kalmadım. Her zaman oradaki fakire, hastaya yardımcı olmaya çalıştım, halende çalışıyorum.
Onun dışında Van’a 3–5 TIR götürdüm, çocuklara kıyafetler, çantalar, okul malzemeleri dağıttım. 12–13 yaşına gelmiş daha sünnet olmamış çocukları köylerden topladık, sünnet törenleri düzenledik. Bunlar cebinde parası olan her insanın yapması gereken yardımlar.
Sanırım şu anda 17 okulumuz var. Ben her zaman topluma faydalı bir insan olduğuma inanıyorum ve öyle de ölmek istiyorum ama en az 100 okul yaptırdıktan sonra.
Şu anda Diyarbakır’da da bir okul projeniz var. Kuracak mısınız bu okulu?
Önümüzdeki yıl, kriz falan dinlemeyeceğim ve seçim sonrası sözleşme imzalayacağım. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e Diyarbakır’da okul yaptırmak istediğimi söyledim. Bir turizm meslek lisesi yapmak istiyorum. Çocuk oradan aldığı diploma ile gelirse, Türkiye’nin her yerinde iş imkanı bulabilir. Bu insanlar okusalar da okumasalar da zaten Batı’ya geliyorlar. En azından insanlara hitap etmesini bilecek şekilde, topluma kazandırmış oluruz diye düşünüyorum.
Türkiye’den sonra yurtdışına da seferler düzenlemeye başladınız. Bu süreç nasıl gelişti, doluluk oranınız nedir? Yurtdışı ile ilgili yeni projeleriniz var mı?
Taşımacılık yenilik yapmak demektir. Bulgaristan’a 10–15 firma çalışıyordu. Bulgaristanlı bir ortak ile taşıma yapmaya başladık. Önce orada bir şirket kurduk ve 8–10 otobüs götürdük. 30 bin marklık, kötü, yapma, eski, Rus kültüründen kalmış 15 yıllık arabalar çalışırken, dedim ki “Biz Setra ile çalışalım. Zararı benim, kârı ortak.” Koyduk ve bugün Bulgaristan’a, Türkiye’den yapılan toplam taşımanın yüzde 50’sinden fazlasını yapıyoruz.
Mesela, Yunanistan’da hat alıp, çalışmaya başladık. Artık Yunan Konsolosluğu, Selanik’teki Konsolos, Yunanistan İçişleri Bakanlığı Türkiye’yi Metro Turizm’in kalitesiyle tanıyorlar.
Biz o insanlara kendi ülkelerinde alamadıkları, almaları imkânsız olan bir hizmeti veriyoruz. Bu hizmeti görünce insanlar sizi takdir ediyorlar ve Türkiye’ye karşı bakışları değişiyor.
Konsolosumuz, “Siz Türkiye’yi burada temsil eden en kıymetli markamızsınız” diyor. Türkiye bu kadar kaliteli oldu mu diye tebrikler alıyoruz, bu bizim için bir onur.
Metro Turizm dünya markası olmayı hedefliyor mu?
Evet, bundan sonraki amacımız bir dünya markası olmaktır. Metro Turizm olarak Türkiye’de bir markayız. Bölgesel büyüklüğümüzü tamamlayıp, Bulgaristan’da şehir içi taşımacılığa başladık, Yunanistan’da 2011’de şehir içi taşımalar açılacak, orada alt yapı oluşturuyoruz. Artık sadece Türkiye’nin içinde yerel taşıma yapan değil, nasıl Avrupalı taşımacılardan şehir içi taşıması için öğreneceğimiz çok şey varsa, bizimde şehirlerarası taşımalar anlamında çevremizdeki komşularımıza öğreteceğimiz çok şeyimiz var.
Türkiye’nin çevre ülkelerle daha fazla entegre olması adına nasıl katkımız olur konusunda çalışmalar yapıyoruz. Bu da bir sosyal sorumluluktur. Uluslararası bir taşımacılık markası haline gelmek için de, öz veriyle çalışıyoruz ama çok konuşmak değil de her zaman daha çok çalışmak, önemsediğimiz bir durum.
Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım, hava ve denizin bakanı olarak anılıyor. Sizce de aynı imkanlar karayollarına sağlanmıyor mu?
Bu söylemlere katılmıyorum. Otobüsçülüğün içinde 32 yıldır varım, hiçbir bakan Sayın Binali Yıldırım kadar otobüsçü ile haşır neşir, onlardan birisi gibi olmamıştır. Hatta geçmiş dönemde babasının otobüsünde muavinlik yapmış bir bakanımız var. Otobüsçü ile iç içe, kendisi otobüsçü ve sorunlarımızla ilgili.
Onun için böyle söylemler çok haksız olur. Taşıma sistemlerinin entegrasyonları konusunda kendisine katılıyorum. Çünkü böyle bir durum sağlanması bu ülkenin yararınadır. İnsanların daha kaliteli hizmet almasını sağlar.
Uçak ve otobüs firmaları bu durumdan memnun değil, fakat bu süreç geçecek ve herkes memnun, işini yapıyor olacak.
Ucuzlayan uçak bilet fiyatları karşısında otobüs firmalarının uçak bileti satmaya başlaması ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Bizde satıyoruz. Bu yılki ciromuzun 40 trilyonu uçak biletlerinden. Satış ağımız var, tren bileti olsa onu da satarız. Hatta bu konuda İDO ile de görüşüyoruz.
Ulaşımın mutlaka entegre olması gerekiyor. Ulaşım sistemleri entegrasyonu ülkenin kalkınmasına ve gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bunun için geleceğe yapılan yatırımları desteklememiz lazım. Niye daha ucuza mal etmeyelim, satmayalım?
Kriz döneminde küçük firmalar daha fazla sıkıntı çekip, iflasın eşiğine geliyorlar. Sizce ne gibi önlemler almalılar?
İnsanımıza hizmet vermek için bir marka çatısı altında toplanılabilir. Birlik ve beraberlik içinde, duygu ve değerleri paylaşmak ülke ekonomisine katkı sağlar, sektörde kalıcılığı arttırır, kurumsallaşma yolunda daha emin adımlar arttırır.
Bu dönmelerde birbirimizi kıskanarak yok etmeye çalışmak yerine birleşmeyi seçebiliriz diye düşünüyorum. Onun için Anadolu’nun dört bir yanındaki insanlara rekabet yapmayın, para kazanın, ayakta kalın diyoruz. Cumhuriyet tarihinden bu yana hiç bir devletten destek almamış, karayoluyla taşımacılığı tek başına halletmiş tek sektörüz. Bu ülke için gururlu ve namuslu insanlarız.
Otobüs sektörünün bu kadar içinde olan biri olarak otobüs kullanıyor musunuz?
Hayatımda hiç otobüs kullanmadım. Ama otobüs kullanmayacağım diye bir ahtım olduğu için kullanmadım. Çünkü otobüs kullanmak çok zevkli ve bir zaman sonra bir hastalık haline geliyor. Eğer kullansaydım şoförlük yapardım, o zaman da büyük olamazdım.
Metin GÜÇLÜ/Şifa ŞEN
www.tasimacilar.com