Create Your Own Countdown

Google

   
  *** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ***
  VAKİT.Sn.Hasan KARAKAYA
 

MUHSİN YAZICIOĞLU
VE
ASELSAN MÜHENDİSLERİ
ŞÜPHELİ ÖLÜMLERİNİN
VE ADALETİN 
MANGAL YÜREKLİ  
YILMAZ  SAVUNUCUSU 






A.BARIN Hasan KARAKAYA ve Yakın Arkadaşı
Lütfi Kırdar Necmeddin B.ERDOĞAN Düğünü




Abdurrahim Barın tugra113@gmail.com

20 09 2007

Alıcı: hasankarakaya

Sayın Karakaya sağlığınız için dua ediyoruz.saygılar.
 Abdurrahim Barın.E.Ask.


   

Yıldız ekle 
 
 
 
 
 
Abdurrahim Barın
<tugra113@gmail.com>
26 Mart 2009 Perşembe 00:00
Kime: hkarakaya@vakit.com.tr CS_INSTRUCTION_3
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
                                   Muhterem Hocam.


                Nasılsınız.


       Çok kritik bir seçim sürecinden geçiyoruz.

Seçimlere kısa bir süre kala,

10 Yıldır çalıştığım,5 yıldır hukuki mücadele verdiğim işimle ilgili olarak,


Aracılarca; Para hırsı ile adaleti etkileyerek
,Tahdit kanununu uygulatmayan,
80 bin kişiyi ekonomik yok olmasına neden olunan
Daha önce 2 Başbakanca söz verilip,kandırılan(çiller-
yılmaz)
Ümüğü sıkılan ,üvey evlat servis çalışanlarının

Yanlış siyasilerin kucağına itilmemesi adına

Vatavdaşa hizmetin ucuzlaması adına
Şu anki yetki sahibi İBB nin el atmasının
Çok yönlü kazançlarını hatırlatma adına
Adaleti sağlama adına,
Kul hakkı adına

Servis Tahdit Konusunun Gündeme getirilerek ,
çözümüne katkı için medya desteğinizi bekliyoruz.


Sağlık başarı dileklerimle.


Abdurrahim BARIN
Rah.S.ZAİM Hocamın
Vakıf İnsan Aday Adayı
Servis Çalışanı
(Konu Ayrıntıları için)
www.hiziracil.tr.gg


 

 

 


 

 

 

Abdurrahim Barın tugra113@gmail.com

 

 

 

25 11 2008

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Alıcı: hasankarakaya

 

 Muhterem Hocam.
 Nasılsınız.


Size bir haber ve yorumumu gönderiyorum.



Saygılar.


Abdurrahim BARIN
E.Ask.
www.hiziracil.tr.gg




7 kişiyle başladılar 100 bin kişi oldular

Erdoğan, Hindistan'da 7 kişinin 350 dolarla başladıkları şimdi ise 100
bin kişinin çalıştığı merkezi gezdi..
24 Kasım 2008 Pazartesi 11:05

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hindistan'da Bilişim Teknolojileri
Merkezi CYBERCITY'yi ziyaret etti.

Erdoğan'a ziyarette CYBERCITY ile ilgili brifing verildi. Brifingin
sonunda Başbakan Erdoğan, Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Sanayi ve
Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Hilmi Güler merkeze ilişkin sorular sordular. Brifingde, 7 kişinin 350
dolarla başladıkları merkezde şu anda ortaklarla birlikte 100 bin
kişinin istihdam edildiği bilgisi verildi.

Erdoğan ile beraberindekiler, golf arabalarına binerek, günün anısına
ağaç dikecekleri alana gittiler. Burada ağaç diken Erdoğan ve
beraberindeki bakanlar, daha sonra merkezde incelemelerde bulundu.  .


YORUMUM.

Finas Zirvesinde, Çok değerli BDDK Bşk. ve TMSF Bşk. ları
Bir geçeği yüksek sesle dile
 
getirdiler.
Sn.Ba
şbakan,sonunda,bizzat yaşadı,
aynıgerçeği belirtti.
Banka ve şahıslara ne kedar imkan verilirse verilsin,
en ufak,sıkıntıda,halkı ve destek veren yönetimi,bırakma
eğilimi gösteriyor,
yurttaş adına sıkıntıya yanaşmıyorlar.
Hükumet, baştan beri çok ortaklı modelleri-
bırakın *maddi  desteklemeyi-
önündeki* bürokratik engelleri kaldırsa,bugünkü tabloda
anadolu kaplanları acınacak hale gelmez,
insanlar çalışır,çarklar işler halde olur,
yabancıların ödüle boğduğu birkaç kişinin,
ülkemiz oyuncağı olmazdı.
Hindistan çok ortaklı  Şirketini hayranlıkla seyretmez,
onlar bizi incelemeye gelirdi.

Burada adeta yok edildi.

İnsanı asıl düşündüren yanı,
aynı filim bugünde aynı senaryolarla çevrildiği halde,
Tabandan gelen yöneti min
-bile bile lades demesi
asıl o insanı derin derin düşündürüyor.

Yanılıyorsam biri beni ikna etsin.Zira Ölüler ve Deliler hariç makul
mantıklı izah edildiğinde,her şahıs fikrini değiştirir.
Saygılar.
E.Ask.
www,
hiziracil.tr.gg

 

 

Abdurrahim Barın tugra113@gmail.com

19 03 2010
Alıcı: hasankarakaya

                                 Muhterem HOCAM.



                   Nasılsınız.


       Vakit ten başkasının takip etmediği ,Aselsan Mühendis
intiharları konusunda,

       Kanal 7 de haber proğram yapıldı. Devamını diliyoruz.



                Hocam Aşağıdaki haberde 34 mor berelinin Casa ile düşmesi

    Sav.San gecikmesi açısından ele alınıyor. ki doğrudur.

          Epey bir süredir çözümüne uğraştığımız,

    Mühendis Erhan Doğudan ın 
 TSK nın dışarıdan sürekli yüklü
tutarla ithal ettiği,


   ***NBC  techiztının engellenme konususuda
malesef  SAV SAN MÜS  ca ÇÖZÜMSÜZLÜĞE İTİLMEKTE  

*** İYİLİK İÇİN KOŞANLARIN YERİ*** - M.S.B. Sav.San.(AR ...<TIKLA


         İhtiyaçların ülke kaynaklarınca karşılanması gibi güzel fikir,

    Alt kademelerce ,ustaca  engellenmekte.


         Bu konuda  desteğiniz olabilirmi.


        Bir diğer konu.



       Bügüne kadar konuşulan ama, araştırılmayan  bu düşen casa daki


       34 mor berelinin, Gaffar Okkan olayındaki  askerler olduğu
yolundaki haberler.


        Her açıdan Ciddi ve araştırılması , Gerçeğin ortaya
çıkması,Hem  TSK yı hemde,  Casa proesinin uygulamaya konması
hakkında,
 önemli sonuçları olabilecek konu.



      Ulaş iş Sendikamız olarak,  Danıştay 8 Dairesi, Bilimide
yanıltan -Malzeme yorgunluğu- gerekçesiyle, Okul taşıtlarının yaşını
20 den 12 ye düşürdü.

   ABD de 35 yaş ve ortalaması 25 tir.


   Sendikamız, İTÜ ile görüştük.

  Bilimsel raporu alarak,
   Danıştayın bilimsel yanlışlığını ortaya koyan belgeyi alacağız.

   Hem karşı davaya mesnet olmak için.


   Hemde,  Danıştayın,  Bilimi dahi  yanıltarak ,kıllandığını ortaya
koymak için.


   Gelişmeleri szinle, ve kamuoyu ile paylaşma için size aktaracağız.

   Desteğinizi bekleyeceğiz.



     Sağlık başarı dileklerimle.





    Abdurrahim BARIN
    Gn.Bşk.
    Ulaş  İş Sendikası

   www.ulaş iş sendikas
ı.com
   www.ulaş iş sendikas
ı.net
   
www.servisciyiz.net


  (özel 
www.hiziracil.tr.gg

Abdurrahim Barin tugra113@gmail.com

5 12 2012

Alıcı: hasankarakaya

Hasan Bey.


Merhabalar.Nasılsınız.


Suriye olayları nedeniyle ,

ülkemiz gündemide olan 

İnsanlığın gördüğü en tehlikeli  yoketme yöntemi,

( NBC) (KBRN) 

 Nükleer Kimyasal Biyolojik savaşlarla ilgili,

aşağıdaki haber basınımızda yer almıştır.

Ulusal güvenliğimiz açısından son derece önemli konu hakkında

 *İkinci KİRPİ VAKASI* nımı yaşıyoruz.? 

Konu uzmanı,

 Kimyasal Korumalı Elbiseleri ,

 Kritik maddesi olan * AKTİF KARBON un,  Ülkenin Tek  Üreticisi

*ENGELLENEN Mühendis Erhan DOĞUDAN dan ,

Konuyla ilgili bilgi alabilirsiniz.



Saygılarımızla.



Abdurrahim BARIN

NBC Uzmanı- 
Basın Danışmanı

tugra113@gmail.com




www.aktifkarbon/yolsuzluk

ıwww.hiziracil.tr- MSB.Sav.San.NBC Sayfası














Mehmetçiğin kimyasal silah elbisesi 3 yıldır dikilemedi

EMRE SONCAN ANKARA   -   5 Aralık 2012  

 

Dünyanın en büyük dördüncü kimyasal silah stoku Suriye’de bulunuyor. Esed rejiminin kimyasal silah tehdidiyle ilgili tartışmalar devam ederken, Türkiye’nin, bu tür saldırılara karşı hazırlıklı olmadığı ortaya çıktı.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) envanterine 3 yıl önce girmesi öngörülen kimyasal silahlara karşı korumalı elbiselerin teslimatına hâlâ başlanmadı. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Mehmetçiği kimyasal ve biyolojik tehditlerden koruyacak elbiselerin üretilmesi için 2007 yılında üç firmadan oluşan bir konsorsiyumla sözleşme imzaladı. Buna göre 142 bin elbise üretilecek ve ilk teslimat 2009’da yapılacaktı. Ancak aradan 3 yıl geçmesine rağmen henüz bir elbise bile Genelkurmay Başkanlığı’na teslim edilmedi. Zaman’a konuşan müsteşarlık yetkilileri, “Gecikme olduğu doğru. Fakat yeni bir ihale açsak daha fazla zaman kaybı olacaktı. Teslimatı zamanında yapamayan firmaya 2 milyon Euro ceza kestik. Elbiseler ocak ayından itibaren TSK envanterine girmeye başlayacak.” açıklamasında bulundu. Elbiselerin test için Hollanda’ya gönderildiğini ve sonuçların başarılı çıktığını belirten yetkililer, sözleşmeye göre bütün teslimatın 10 yıla yayılacağını ifade etti.

Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ile Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın ihtiyacı olan nükleer-biyolojik-kimyasal koruyucu elbise takımının yurtiçinde üretilmesi için ‘ÇAN’ isimli konsorsiyumla 2007’de 48 milyon Euro’luk sözleşme imzalandı. Proje kapsamında zehirli ve zararlı gazlara karşı koruma tabakasını oluşturan küresel aktif karbon TÜBİTAK’ta geliştirildi. İhaleyi kazanan firma da seri üretime geçmek için TÜBİTAK’tan teknik bilgi paketini aldı. Fakat teknik sorunlar nedeniyle üretimi uzun bir zaman gerçekleştiremedi. Bu süreç zarfında yeni ihaleye çıkmanın daha büyük zaman kaybına yol açacağı gerekçesiyle firmanın üretimini tamamlaması beklendi. 3 yıl gecikmenin ardından küresel aktif karbon maddesinin üretimi gerçekleşti. Elbiselerin içine bu maddenin yerleştirilmesinin ardından ortaya çıkan ürünler test için Hollanda’ya gönderildi.

En büyük 4. kimyasal silah stoku Suriye’de

SSM yetkilileri, testlerin başarıyla sonuçlandığını ve ilk 200 elbisenin ocak ayı içinde TSK’ya teslim edileceğini belirtiyor. Sözleşmeye göre tüm elbiselerin teslimatı 10 seneye yayılacak. Çünkü bu tür özel elbiselerin belirli bir raf ömrü bulunuyor. Elbisenin ambalajının açılmasından itibaren yaklaşık 30 günlük bir kullanım süresi var. TSK’nın şu anda elinde, daha önce yurtdışından satın aldığı ve bir süre daha idare edebilecek nükleer-biyolojik-kimyasal koruyucu elbiselerden bulunduğu kaydediliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, dünyanın en büyük dördüncü kimyasal silah stoku Suriye’de bulunuyor. Silahların önemli bir bölümünün Halep yakınlarındaki El Safir’de tutulduğu belirtiliyor. Suriye ordusunda halen hardal, sinir ve VX gazı stokları istihbarat raporlarına yansımış durumda. 

















BASINDAN
------------------------------
-----------------------:


34 bordo bereliye mezar olan proje!

18 Mart 2010 09:44

Güncel 70 yorum 31,819

 Türkiye'yi milyonlarca dolar zarara sokan savunma ihalesi Meltem
Projesi'nin 2. ve 3. ayağında da skandallar yaşandığı belirlendi.
Uzmanların uyarıları dikkate alınmadı. Test uçuşunda yere çakıldı ve
34 askere mezar oldu
Uzmanların karşı çıkmasına rağmen siparişi verilen 9 adet uçak için
Fransızlar'la da ek anlaşma yapıldığı ortaya çıktı.

 CASA CN 235 uçaklarının alımını içeren Meltem-1 projesinin ardından
bu uçakların Deniz Karakol Uçağı olarak modifiye edilmesini içeren
Meltem-2 projesinden de bir sonuç alınamadığı belirlendi.

Türkiye'nin 3 tarafını çeviren denizlerinde 17 yıldır keşif ve
gözetleme yapma imkanından mahrum bırakan skandal ikinci aşamasında da
aynı şekilde devam etti.

UYARILARI DİNLEMEDİLER

Uçak mühendislerinin ve Savunma Sanayi Denetleme Kurulu'nun "CASA CN
235 uçakları Deniz Karakol Uçağı'na çevrilirse sorun çıkar.

İstenilen konfigürasyonu bu uçaklar kaldıramaz" uyarılarına rağmen
dönemin Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Koramiral Özden Örnek'in
devreye girmesi üzerine uçaklar alındı.

Alınan uçakların Deniz Kuvvetleri için "Deniz Karakol" ve Sahil
Güvenlik için de "Sahil Güvenlik Uçağı" konfigürasyonlarına
dönüştürülmesine yönelik ekipmanların tedarik ve platform
birleştirmesi için Meltem-2 projesi başlatıldı.

Bu projede İspanyollardan alınan CASA uçaklarının konfigürasyonlarının
eklenmesi işi Fransız Thales firmasına verildi. Meltem-2 projesi için
Fransız Thales firması ile 6 Eylül 2002'de sözleşme imzalandı.

Projedeki uçakların kalifkasyonu ve uçuşa elverişlilik
sertefikasyonları için ise Fransa Genel Silahlanma İdaresi (DGA) ile
16 Haziran 2003'te Paris'te anlaşma yapıldı. Meltem-1 projesinde 147
milyon dolara alınan 9 adet CASA CN 235 uçağının Deniz Karakol Uçağı
ve Sahil Güvenlik Uçağı'na dönüştürülmesi için başlatılan Meltem-2'nin
proje bedeli olarak 390 milyon dolar belirlendi.

TESLİMAT SÜRESİ UZATILDI

Bu paranın 150 milyon doları ödendi. Thales firması, yüklendiği
sorumluluğu zamanında yerine getiremeyince, 28 Aralık 2007'de, firma
ile yeni bir anlaşma imzalandı ve bazı kazanımlar karşılığında
teslimat süresi uzatıldı.

Projenin muhatapları olarak Savunma Sanayi Müsteşarlığı Proje Uzmanı
Yakup Taşdelen ile TSK koordinatörleri Deniz Albay Mehmet Yenen ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı'ndan Binbaşı Yavuz Demiralp
görevlendirildi.

1 NUMARA UYARMIŞ

Meltem-2 projesinin görüşmeleri 2001 yılında sözde Ermeni soykırımı
tasarısını yürürlüğe sokan Fransa'nın, Türkiye tarafından kırmızı
listeye alındığı döneme denk geldi.

"Ermeni meselesini Fransa başlattı" diyen dönemin Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Fransa ile askeri ilişkileri rafa
kaldırdı ancak birkaç ay sonra Deniz Kuvvetleri'nin en önemli projesi
Ermeni tasarılarının fitilini ateşleyen Fransız Thales firmasına
verildi.

FiRMANIN UZMANLIK ALANI UÇAK TASARIMI DEĞiL

Meltem-2 kapsamında uçak modernizasyon projesinin ana yüklenicisi
benzeri görülmemiş şekilde Thales firmasına verilmesi tartışma konusu
oldu.

Firmanın aviyonik cihaz tasarımı yapan ancak uçak tasarım bilgisi
bulunmayan bir firma olması tepki çekti. Bu durumun projenin
gecikmesinde en önemli etken olduğu öne sürüldü.

 Projenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 7 ay boyunca hiçbir
tasarım faaliyetini başlatmayan Thales firması gerekçe olarak yaz
tatili ve yeterli personel olmamasını gösterdi.

Proje sözleşmesine bu konularda yaptırım ve cezai müeyyide konulmamış
olması da ayrı bir tartışma konusu oldu. Fransız firması uçak
modifikasyonunun bütün kritik işlerini Endonezya Firması IA'ya
yükledi.

Thales'in ana yüklenici olmanın avantajını sözleşmedeki bütün
boşlukları IA ve TAI aleyhine kullanarak zararları bu firmalara
yönelttiği iddia edildi.

TEST UÇUŞUNDA YERE ÇAKILDI

Teknik donanım yapılamayan uçaklar için ikinci bir ihale düzenlendi.
Uçaklara teknik donanım için Fransız Thales şirketiyle anlaşıldı. Test
uçuşu yapan uçaklardan biri, iniş takımları açılmayınca gövde üzeri
iniş yaptı.

Meltem-2 projesinde askeri otorite Savunma Sanayi Müsteşarlığı
tarafından belirlenen Fransız DGA kuruluşunun olması başka bir
skandalı beraberinde getirdi.

Askeri otoritenin görevi uçağın teknik şartnameye uygunluğu ve
emniyetli olmasına ilişkin kontrolünü yapmak. Hem ana yüklenici
Thales'in hem de askeri otoritenin Fransız olması kendi ortak
menfaatlerinde buluşmalarına meydan verdi.

Öyleki TAI tesislerinde görev yapan DGA görevlisi Thales ile ters
düştüğü için görevden alındı. Yerine ise Thales'le ters düşmeyen yeni
bir görevli atandı. Projede yer alan bir diğer DGA görevlisi de istifa
ederek Thales'de işe başladı.

Teslimatı yapılan 551 VE 651 seri nolu uçaklar Meltem-2 projesi
kapsamında modifikasyonu yapılması amacıyla Fransa'ya Thales firmasına
gönderildi.

 Kasım- Aralık 2007 tarihinde projenin ilk uçağı Fransa'da test uçuşu
yaparken iniş takımları açılmadığı için gövde üzeri iniş yaparak hasar
aldı.

Kazanın Fransız pilotun hatasından kaynaklandığı belirtilirken,
hasarın onarımı için Thales firması TAI'ye teklife çağrı dokümünanı
bile gönderdi.

ÇÖPE Mİ ATILACAK?

Meltem-2 projesinin tamamlanamayacağına karar verilerek projenin iptal
edilmesi için sürecin başlatıldığı öne sürülüyor. Proje için alınan
mevcut CASA uçaklarının ne olacağı tartışma konusu oldu.

Uzmanlar "Uçakların üzerinde bir sürü mekanik, fiziksel işlem ve
modifikasyon yapılmış. Delik deşik haliyle çöpe mi atılacak" sorusunu
yöneltirken, uçakların bu aşamadan sonra yük taşımalarının bile
şüpheli olduğu ve geçen 10 sene boyunca harcanan ekipman, kullanılan
insan gücü ile birlikte tahmini 500 milyon dolar zarar edildiği
kaydediliyor.

CİDDİ ZAFİYET VAR

Türkiye için hayati önem taşıyan projenin fiyaskoyla sonuçlanması
nedeniyle denizlerimiz şu an ciddi bir zafiyet içerisinde bulunuyor.
Halihazırda Ege ve diğer deniz sularında düşman denizaltılarını
gözetlenemediği ve olası bir sıcak temasta bu anlamda taarruz gücümüz
son derece yetersiz olduğu belirtiliyor.

Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Celasin uyarmış ama...

Hava Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral Ergin Celasin'in, CASA CN 235
uçaklarının "Deniz Karakol Uçağı" olarak alımına karşı çok önemli
uyarılarda bulunduğu ortaya çıktı.

Celasin'in katıldığı 2000 yılının Eylül ayında gerçekleştirilen "Uçuş
Eğitim Yılı Değerlendirme Toplantısı"nda CASA uçaklarıyla ilgili
kuşkularını dile getirdiği öğrenildi.

CASA CN 235 tipi uçaklarda meydana gelen olaylarda artışa değinen
Ergin, kaza kırımların önüne geçilebilmesi için uçaklarda teknik
değişikliğe gidilmesi gerektiğini vurguluyor.

 Çok motorlu pervaneli uçakların motor arızalarına dayalı sorunların
masaya yatırıldığı toplantıda, "C-60 uçaklarda olay sayısının aynı
kaldığı belirlenirken, bir önceki yıla oranla C-130 uçaklarda 100 bin
saatte yüzde 4,4 seviyesinde ve CASA (CN-235) uçaklarda ise yüzde
17,2'lik artış olması dikkat çekmektedir" denildi.

34 BORDO BERELİYE MEZAR OLDU

CASA CN 235 uçaklarının yüzde 17.2 ile en çok motor sorunu çıkaran
uçaklar olduğu belirtilen toplantıda, bunun sebebinin de malzeme
kökenli olarak meydana geldiği ifade ediliyor.

Motor arızalarından kaynaklanan olayların önüne geçmek için uçak bakım
teknolojisinin geliştirilmesi ve parça ihtiyacının giderilmesi
gerektiği dile getiriliyor.

 Hava Kuvvetleri'nin toplantısında güvenlik uyarısında bulunulan CASA
uçakları TSK'da başka birimlerde de kullanıldı. 2001 yılında biri
Malatya'da diğeri de Kayseri'de olmak üzere iki CASA uçağı düştü.

PKK terör örgütünün baş belası olarak yetiştirilen 34 bordo bereli
Malatya'da düşen CASA CN-235 uçağında şehit oldu. Resmi yetkililer
kazanın nedenini buzlanma olarak açıkladı.

Ancak uzmanlar kazanın nedenini, buzlanma koşullarına giren uçağın
elektrik sisteminde olacak bir arıza sırasında da beslenmesi gerektiği
halde CASA uçağının tasarım hatasından dolayı buz önleme sisteminin
çalışmadığını ve uçağın düştüğüne işaret etti.

İSPANYA HATAYI DÜZELTTİ

Hatanın TAİ, Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve Hava Kuvvetleri ve CASA
firmaları tarafından kazadan önce bilindiği belirtilirken, TAİ'nin
hatalı tasarımı değiştirmek için Hava Kuvvetleri'ne teklifte bulunduğu
ancak netice alamadığı vurgulandı.

 İspanya'nın ise bu hatayı kendi uçaklarında düzelttiği öğrenildi.
Ayrıca bir CASA uçağı da aynı yıl Kayseri'de düştü.

Bugün

 


Abdurrahim BARIN tugra113@gmail.com

Ekler21 08 2011

Alıcı: hasankarakaya

Muhterem HOCAM.



Nasılsınız.




 

     Gönüllüsü Olmakla övünç duyduğum,Rah.Prof.Dr.

 

Sebahattin ZAİM Hocamın bir sözü rehberim olmuştur.
 
 

 


 

    - * BİR KONUYA BAKIŞ AÇINIZ; DURDUĞUNUZ  NOKTA ÖNEMLİ * derdi



       Bunun yolunun, Konulara ;


 *ÇOK YÖNLÜ -* BİLİMSEL- *ADİL


      bakmaktan geçtiğini düşünüyorum.



   -  Sorun Dev  boyutlara ulaşmış  olup , 


       çözümünün gecikmesi,sorunu kartopu hızında büyüterek,,


       telafisi güç mecralara  taşımaktadır.



      Sorun,  Çalışma Barışını Tehdit eder hale gelmiştir.


      EKONOMİK,SOSYAL,SİYASAL SOSYAL KANGRENLEŞMEYE HIZLA YOL ALMAKTADIR.


     Aynı gemide yaşayanlar olarak, 


      Bağcıyı dövmeden,


      Testiyi kıranı ödüllendirmeden


      Hukuku egemen kılarak


     Asıl olan* İnsanı yaşatmak*  için,


      * İnancımızın kutsal saydığı


       * ALINTERİ 


       * KUL HAKKINI  


        Esas alarak;


        

     *BİLİSEL KURULLARIN RAPORLARII   IŞIĞINDA * ;


    * ÜLKEMİZDE UYGULANAN 


     , İstanbulda Uygulanmayan Bakanlar Kurulu Kararının,


      SERVİS ARAÇLARI  PLAKA TAHDİT YASASININ 


     *** İSTANBULDADA   UYGULANMASI 


     hususunun  ,



    Okulların açılmasıyla  gündeme geleceğinden,


    Sorunun  çözümüne katkı sağlayacak zamanlama açısından




    Desteğinizi  bekliyoruz.

    Ayrıntılar- web sitemiz; Mücadelemiz-Ankara İstanbul Temasları Sayfaları.



     Sağlık Başarı Dileklerimle.




   Abdurrahim BARIN

   Gn.Bşk.

   T.Ulaş İş

   www.ulasissendikasi.net

   www.ulasissendikasi.com






  www.hiziracil.tr.                      özel

  www.hidrojenenerjihareketi.tr   özel


    


     

  (Sn.Başbakanımızın Düğnündeki resimleri gönderiyorum)


 Engellenen Mühendis Erhan DOĞUDAN- Size yazmıştım



MUHSİN YAZICIOĞLU  VE ASELSAN MÜHENDİSLERİN

ŞÜPHELİ ÖLÜMLERİNİN   YILMAZ   ARAŞTIRMACISI

Hasan Karakaya - Muhsin Yazıcıoğlu'nu kim “öldürdü” ise,...



Şehadetinin 4. yılında Muhsin Yazıcıoğlu... Unutmadık

...Evet, sadece 

Hasan Karakaya'nın yazdığı yazı sayısı


63 adet.


2003 
HASAN KARAKAYA

Tarih 25 Mart 2009... Kara haberin geldiği gün...
Daha dün gibi... Ama, aradan
“4 yıl” geçmiş...

Hani, “üşüyorum” diyordu ya,
havalar hâlâ soğuk!..
“Buz”lar hâlâ çözülmedi,
“şüphe”ler hâlâ dağıtılamadı,
“soru”lar hâlâ cevaplanamadı,
“karanlık”lar hâlâ aydınlatılamadı...


Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’ndan, sevenlerinin ifadesiyle

“Reis”ten söz ediyorum.


Önceki akşam, Büyük Birlik Partisi tarafından,
onun adına ödüller,
evet;

“Merhum Yazıcıoğlu Basın Ödülleri”


dağıtıldı...

“Gazeteler” ve “televizyonlar”da yer alan “haber”lerin, “yazı”ların, “inceleme”lerin ve “kitap”ların sahiplerine ödüller takdim edildi.


Akit, 4 ödüle lâyık görüldü.
Sevinmemek mümkün değil.

“4 ödül birden” almak,

Muhsin Yazıcıoğlu’na ve onun
“dâvâ”sına verilen desteğin takdir edildiğinin göstergesidir ki; başta Genel Başkan Mustafa Destici olmak üzere,

“BBP kurmayları”na ve “Ödül Komitesi”ne
gazetem ve arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum...

Herkes bilir ki;
Bu gazete,

“Muhsin Yazıcıoğlu’nun sağlığında”
onu hiç yalnız bırakmadı,
yürüdüğü “Hak Yol”da, ona hep destek verdi,
hep yanında oldu...

“Kaza” denilen ama

kesinlikle “cinayet” olduğuna inandığımız

o meş’um olay sonrasında da,

“olayı aydınlatma” yolunda çok

“haber”ler verdik, çok “yazı”lar yazdık..

.
BİZ ONU ÇOK SEVDİK


Merak ettim ve arkadaşlarım Zekeriya Say ile Ahmet Oflaz’dan rica edip, “Araştırın bakalım” dedim;

“Ayna’da Muhsin Yazıcıoğlu hakkında kaç yazı çıkmış?”


Araştırdılar...
“63 yazı” yazmışım, iyi mi?..


Evet, sadece

Hasan Karakaya’nın yazdığı yazı sayısı

63 adet...


Bunların içinde, merhum Yazıcıoğlu’nun
“siyasal görüş”leri var, “hatıra”lar var, “insanlığı” var, “kaza süsü verilen cinayet”le ilgili yazılar var...


Düşünebiliyor musunuz;
Sadece ben, “63 yazı” yazmışım...

Buna bir de; ödüle lâyık görülen arkadaşlarım Abdurrahman Dilipak’ın, Serdar Arseven’in ve merhum Abdürrahim Karakoç’un yazıları ile “Akit’in haberleri”ni ekleyin, ortaya, neredeyse

“Muhsin Yazıcıoğlu külliyatı” çıkar..


.
Onu bu kadar gündemde tuttuk, çünkü biz, bu

“adam gibi adam”ı sevdik.


Çünkü biz;
Bu “Yiğit delikanlı”yı sevdik.


Çünkü biz;
Onun “dik duruş”unu sevdik.

Çünkü biz;
Onun “darbecilere direniş”ini sevdik.


Hani, “28 Şubat Cuntası”na kafa tutup,

hep diyordu ya;


“Namlusunu millete doğrultmuş olan tanklara
selâm durmam!

”
Hani, hep diyordu ya;
“Türkiye İran ve Cezayir olmaz... Ama

Türkiye’nin Suriyeleştirilmesine de izin vermeyiz!

”
Hani, 11 Kasım 1992’de TBMM’de yaptığı konuşmada diyordu ya;

“Türkçe konuşanı, Kürtçe konuşanıyla hepimiz kardeşiz...

İslâm’ın tevhid ilkesi etrafında,
insan haklarından taviz vermeden
birlik ve kardeşliğimiz korunmalıdır...

Emperyalistlerin Türkiye’yi bölme ve parçalama politikalarına alet olamayız.

”
İşte biz, “tevhid inancı”yla yoğrulmuş
bu “Alperen”i sevmiştik...

Bu yüzden de, hep yanında olduk,

onun “ses”inin kitlelere ulaşmasında vasıta olduk.

Onunla çok “sohbet”lerimiz oldu, ama

hiçbir zaman,
herhangi bir “Müslüman” aleyhinde
tek bir söz söylediğine şahit olmadım...



İşte ben, bu adamı sevdim...


YERLİ... MERT... DELİKANLI


O Muhsin Yazıcıoğlu ki;

Bırakın helikopter kiralamayı;
bindiği otomobilin “şoför”üne bile
“kendi cebinden” para ödeyen bir adamdı...

Zaman zaman geldiği gibi, yine Akit’e gelmişti...

Sohbet ediyorduk...
Sohbet esnasında telefonu çalmıştı...
Arayan her kimse, belli ki “para”ya ihtiyacı vardı...

“Seçim arefesindeyiz” filân dedi ama;

belli ki karşıdaki “çok zor durumda”ydı...

Sonunda, “Tamam” dedi; “Birkaç kuruş gönderirim!”


Muhsin Yazıcıoğlu, işte böyle bir adamdı...

“Yardımsever”di,
“temiz”di,
“dürüst”tü,
“ahlâklı”ydı,
“adam gibi adam”dı,
asıl önemlisi de,

“tam bir Anadolu delikanlısı”ydı!..

Çok zaman Genel Merkez binasının “kalorifer”leri yanmaz, belki üşürdü...
Belki de bu yüzden,
“Anadolu’nun bağrı”na atardı kendisini,
o bağırda ısınmak için!.

.
“Isınmak” dedim de, o şiiri geldi aklıma...
12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından,
hiçbir suçu olmadığı halde Mamak Cezaevi’ne tıkılan,

“tam 7,5 yıl demir parmaklıklar ardında” kalan,

işte bu esnada kaleme aldığı “Üşüyorum” başlıklı o şiir!..


Buyrun, birlikte okuyalım:

“Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır

Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum

Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor
hayal pencerelerim

Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum

Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor

Bir çeşme başı arıyorum

Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında

Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey

Güne gülümserken papatyalar

Dualar gibi yükselir ümitlerim

Güneşle kol kola kırlarda koşarak

Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde

Ben sonsuzluğu düşünüyorum

Ey sonsuzluğun sahibi,
sana ulaşmak istiyorum

Durun,
kapanmayın pencerelerim

Güneşimi kapatmayın

Beton çok soğuk,
üşüyorum...


”
Sadece bu şiir bile;
onun ne kadar
“yerli” ve ne kadar “Anadolu sevdalısı”
olduğunu görmeye yeterlidir!..

Buna rağmen; hiç kimseye küsmedi,
“düşman”larına bile “insanca” davrandı.


HORMONSUZ BİR YERLİ


Önceki akşamki ödül töreni esnasında,
bir “sinevizyon gösterimi” yapıldı ve
onun hayatından kesitler aktarıldı.


“Sokak röportajları” yapılmış ve

“sokaktaki insanlara” şu soru sorulmuş;


“Merhumu nasıl bilirdiniz?

”
Herkes “mert”liğine,
“delikanlı”lığına,
“sözünün eri”
oluşuna ve
“dik duruş”una vurgu yapmış...

Ama, içlerinde biri vardı ki, şöyle diyordu;


“Yerli bir adamdı...


Hem de, hormonsuz,

Yüzde yüz yerli!”



Türkiye malûm...
Bu ülkede “yerli”ye itibar yok, itibar “ithal”lere!..


Merhum Muhsin Başkan da,
bu ülkedeki “Beyaz Türkler” için bir “öteki”ydi,

bir “zenci”ydi...

Bu yüzden de
“halk” tarafından sevilse de,
“egemen ve buyurganlar” onu hiç sevmediler...

Sırf, “yerli” diye,
Tayyip Erdoğan’ı da hiç sevmedikleri gibi!..


Muhsin Başkan ve yol arkadaşları,

evet öldü/öldürüldü

4 yıldır aramızda yoklar.



Ama, kalbimizde yaşıyorlar.



ADALET ÖLDÜ, ADALET!


“Kaza”(!) olayına gelince...

Önce bir hikâye anlatayım:

Ölümlerin “çan çalınarak” ilan edildiği bir ülke varmış.
Çan bir defa çalındığında,
“halktan biri” ölmüştür.

“İki defa” çalındığında,
halk içinden tanınmış, “eşraftan biri” ölmüştür.
“Üç defa” çalındığında,
“saray çevresi”nden, yani “bürokrasiden biri” ölmüştür.
“Dört defa”
üst üste çalındığında ise
“kral” ölmüştür.


Günün birinde yine bir çan sesi duyulur.
İnsanlar, biri öldü sanırlar.
Peşinden hemen ikincisi... “Oo, ölen eşraftan biriymiş, kim acaba?” diye merak eder halk...
Peşinden üçüncü vuruş... İnsanlar iyice meraklanmış, “saraydan kim öldü” diye...
Dördüncü çan sesi geldiğinde ise insanlar “kral öldü” heyecanıyla kilisenin etrafında toplanmaya başlamışlar.


Ama o da ne!
Çan beşinci defa çalmış.
Peş peşe “beş çan sesi”nin ne olduğunu merak eden kalabalık, çan sesinin geldiği yere koşmuş.
Bakmışlar, adamın biri...
“Ne oldu? Kim öldü? Nedir bu beş çan sesi?” diye soranlara:

“Adalet öldü!”

demiş adam;
“Bu ülkede adalet öldü.”


Sonra da,
mahkemede hakkına nasıl tecavüz edildiğini anlatmış.
Hikâye bu..
.
Peki, bu hikâyeyi niye anlattık?..
Anlattık, çünkü; bu ülkede “çan”lar değil,

4 yıldır “haykırış”lar yükseliyor ama

“Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının katilleri”

bir türlü ortaya çıkarılamıyor.

Özellikle “katiller” diyorum;

çünkü ben, daha önce defalarca yazdığım gibi,

merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun

“kaza sonucu” öldüğüne hiç inanmadım,

hâlâ da inanmıyorum...

Rahmetli Yazıcıoğlu

,
bir “suikast” sonucu

öldürülmüştür

Dolayısıyla,

ortada bir “kaza” değil,


“kaza süsü verilmiş


derin bir cinayet” vardır


!
UNUTMADIK...

UNUTTURMAYACAĞIZ


!
İşte o cinayet;


Birçok kadını “kocasız”
, çocuklarını da “babasız” bıraktı.

Önceki akşam;

gerek merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun

eşi Gülefer Hanım,

gerek meslektaşımız

İsmail Güneş’in eşi Yasemin Hanım,

son derece duygusal birer konuşma yaptılar

ve biz basın mensuplarına

adeta yalvardılar;


“Bugüne kadar olduğu gibi,

bundan sonra da

lütfen bu dâvânın peşini bırakmayın!”



Elbette bırakmayacağız.


Çünkü bu olay,

onların meselesi olmaktan çıktı

, “milletin meselesi”


haline geldi...

Bizler de “millet adına”

bu meseleyi takip etmeye devam edeceğiz.


Bu vesileyle,

“şehit” olduğuna inandığımız

merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve

yol arkadaşlarına,

bir defa daha Allah’tan rahmet,

eşlerine, çocuklarına, yakınlarına

ve sevenlerine sabırlar diliyoruz...


Onları unutmadık...


Unutturmayacağız!.. 





ASELSAN'da şüpheli ölümler
16.01.2015 - 09:06
Haberler 

HÜSEYİN BAŞBİLEN

2006 ve 2007 yıllarında ASELSAN'da peş peşe şüpheli ölümler yaşanmıştı. Bunların ilki F-16 uçaklarının yazılımı ve milli tank projesinde çalışan ASELSAN mühendisi Hüseyin Başbilen'in 7 Ağustos 2006'da Ankara Pursaklar'da boğazı ve bileği kesilmiş halde bulunmasıydı. Başbilen henüz iki aylık evliydi.

HALİM ÜNSEM ÜNAL

Bu olaydan beş ay sonra, 16 Ocak 2007'de aynı kurumda çalışan 29 yaşındaki Halim Ünsem Ünal, aracının içinde babasının tabancasıyla kafasından vurulmuş halde bulundu. Üç gün sonra evlenecekti.

EVRİM YANÇEKEN

Bu olaydan 8 gün sonra ise bir başka  mühendis 26 yaşındaki Evrim Yançeken, Ankara Batıkent'te anne ve babasıyla yaşadığı evin balkonundan düşerek can verdi.

BURHANETTİN VOLKAN

Yaklaşık 10 ay sonra, 9 Ekim 2007'de yazılım mühendisi Burhanettin Volkan, askerliğini yaparken nöbetçi silahıyla intihar etti.

Dört şüpheli ölüm de ‘intihar' denilerek kapatıldı. Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun yaptığı inceleme sonucunda ölümlerin cinayet mi yoksa intihar mı olduğu sorusuna net bir cevap verilemedi.

HAKAN ÖKSÜZ

25 Ocak 2013'te ASELSAN mühendisi Hakan Öksüz ise Ankara'da geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. Bu ölümlerin sonuncusu ise dün yaşandı.

ERDEM UĞUR

Erdem Uğur'un ölümüyle ASELSAN'da çalışan 6'ncı ölüm gerçekleşti.





Bakan Lütfi Elvan'dan flaş

ASELSAN intiharları açıklaması

 

15:28

21.01.2015 15:28

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan,

"Yüzlerce şirketimiz var, neden ASELSAN?" diye sordu.

 





ASELSAN mühendisi Erdem Uğur'un intiharının ardından kurumda gerçekleşen şüpheli ölümlerin artmasının ardından Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan çok kritik bir açıklama yaptı.

Elvan, ASELSAN'da intiharların artmasına ilişkin açıklamasında, kurumda ciddi sorunların olduğunu belirtti ve "Yüzlerce şirketimiz var, neden ASELSAN?" diye sordu. 

Habertürk 'e konuşan Elvan, ASELSAN'daki şüpheli ölümlerin kapsamlı olarak araştırılması gerektiğini söyledi.

"NEDEN ASLELSAN?"

"Neden ASELSAN? Benim kafama takılan soru bu. Ve bunların hepsine neden intihar deniyor? Buna anlam vermek mümkün değil. ASELSAN'ın diğer kurumlarımızdan bir farkı mı var? Türkiye'de onlarca, yüzlerce kuruluşumuz, şirketimiz var. Bu şirketlerimizde olmuyor da, neden ASELSAN'da oluyor? Kafamızda elbette ciddi bir soru işareti var. Bu konu geçmişte intihar ettiği söylenenler dahil çok kapsamlı, detaylı ince ayrıntılarıyla araştırılması gerektiğini düşünüyorum.

ASELSAN KRİZİ 

Ankara Keçiören Adli Tıp Kurumu,ASELSAN mühendisi Erdem Uğur’un ölümüyle ilgili ön raporunu tamamladı.

Alkol ve uyuşturucu almadığı belirlenen mühendisin vücudunda darp izine rastlanmadı, “gaz zehirlenmesinden öldüğü” saptandı. Polis, Uğur’un yanında bulunan mutfak tüpünü 2 gün önce 
telefonla sipariş ettiğini belirledi, dosyaya “intihar” notu düştü ama ihtimalleri araştırmak için Uğur’un cep telefonu kayıtlarını da incelemeye aldı. Mühendisin cenazesi, otopsinin ardından toprağa verilmek üzere İzmir’e götürüldü. Uğur’un ailesi genç mühendisin kısa süre önceAnkara’da aldığı eve taşınmayı planladığını anlattı, olayın aydınlatılması için suç duyurusunda bulundu.

ERDEM UĞUR'UN ÖLÜMÜ ŞÜPHELİ MİDİR?

Uğur’un ölümünü Meclis’e taşıyan ve Başbakan Davutoğlu’na yönelik soru önergesinde, “Erdem Uğur’un ölümü şüpheli midir?” diye soran CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, kurumda daha önceki şüpheli ölümleri de hatırlatarak “Ölüm sebepleri nelerdir?” sorusuna da yanıt istedi. ASELSAN yetkilileri kurumda 5 bin kişinin çalıştığını ve 2007’den bu yana bir psikoloğun tam zamanlı görev yaptığını belirtiyor. Kurum içi spor ve sanat kulüpleriyle de personelin sosyalleşmesi hedefleniyor.


 

BTK DA İNCELEMİŞTİ

Aselsan’daki 4 ölüme ilişkin

spekülasyonlar üzerine 


Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK)


da inceleme yapmıştı.

Kurul “intihar”

sonucuna varmış

ancak

mühendislerin zihin kontrol yöntemiyle

psikolojileri bozularak

intihara sürüklenmiş olabilecekleri


değerlendirmesine


yer verilmişti.

 

"OĞLUM GİBİ O ÇOCUĞU DA ÖLDÜRDÜLER"

2006’da aracında bilekleri ve boğazı kesilmiş olarak bulunan ASELSAN mühendisi Hüseyin Başbilen’in babası

Vehbi Başbilen,

“Oğlum gibi bu çocuğu da öldürdüler” dedi.

Davalarının 8 yıldır sürdüğünü belirten Başbilen,

“Bu 
çocukların her birinin ölüm şekli farklı.

Ancak cinayete kurban gittiler.

Dosya hâlâ açık.

Bu olayı da intihar diye kapatacaklar” dedi.

 



 
 
  *** SİZİ KUTLUYORUZ *** BUGÜN 2058005 ziyaretçi (4531723 klik) MİSAFİRİMİZ OLDUNUZ ***  
 
haberler haberler


Google Arama
Sitemde Arama
Yaşam ve İnsanlar

İstanbul Servisleri Neden Pahalı ? burakesc
Namaz Kılan Minik ile burakesc
GİMDES Helal Gıda Ramazan Buluşması burakesc
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol